KARANLIK KAPI
Nuray Mert
02 Aralık 2016 Cuma 09:45
Siyaset bir “niyet”, “dava”, “tarihsel misyon” meselesi değildir, daha doğrusu olmamalıdır, ki bu gerekçelere ve gerekçeler ile tutsak düşmeyelim, oysa içinde bulunduğumuz hal, “o hal”dir.
Bizde siyaset maalesef, pek çoğumuz için hâlâ bir hak, hukuk, özgürlükler meselesi değil, iktidarı destekleyen de, karşı çıkan da, “öyle ama, niyetleri iyi”veya “zaten niyetleri kötü” fikrinden yola çıkabiliyor. O nedenle biz önce şu “niyet” meselesi ile başlayalım. Tabii ki, her şeyden önce halis niyetli olmak lazım, iyi işler yapmak için ama o yetmez, akıl, izan, bilgi sahibi olmak lazım. İktidar çevresinin niyetinin halis olup olmadığını bilemeyiz, içinde halis niyetli olan vardır, olmayan vardır, dahası niyet dediğiniz davanızın ne olduğuna bağlı, sizin beğendiğiniz dava benim aklıma yatmayabilir. Ama hadi şimdilik, bunu da bir yana bırakalım, ancak halis niyet hiçbir şekilde izi sürülemeyecek bir şey değildir. Kendinizce “iyi niyet” ile işe girişirsiniz ama sonuçlarına bakıp, kendinizi sorgulamaktan kaçınırsanız, ona iyi niyet değil, sabit fikirlilik, dar görüşlülük, dayatmacılık denilir. “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşenir” atasözü durduk yerde icat edilmiş değil, ciddi bir ihtar, ihtiyat mahiyetinde kabul görmüştür. Tam da bu nedenle, diyelim, iyi işler yapmak için yola çıktınız, önce sonuçlarına bakacaksınız, sonuçta mevcut iktidar ne niyetle yola çıkmış olursa olsun, sonu felaket tablosu oldu. Her şeyden evvel toplum bölünmüş, siyasi gerilim artmış, hapishaneler dolmuş, Kürt meselesi olmadık bir çıkmaza girmiş, dış politika, ekonomi tam bir çöküş içinde. Bu işte bir garabet yok mu diye düşünmek lazım. Ne olmuş da iktidarınızı destekleyenler dışında herkes canından bezmiş, ne olmuş da size itiraz edenleri zorla susturmak yollarına sapmışsınız? İyi işler yaptığına inananlar, itiraz edenden bu denli korkar mı? Bırakın herkes sizin, sizin icraatlarınız hakkınızda ne düşünüyorsa söylesin, siz haklıysanız zaten haksız çıkacaklar, değilseniz siz kendinize çekidüzen vereceksiniz.
***
Bu hesaptan kaçmanın yoludur, işleri olduğundan daha karışık göstermeye çalışmak. “Üst akıl”, “yedi düvel düşman” laflarının bundan başka bir anlamı yok. Zamanında, size karşı olanlar da, toplumsal dinamikleri kavramaktan, içinde yaşadıkları toplumu anlamakta acze düştüğü için, sizin iktidara gelmenizi benzer şekilde açıklıyordu, hâlâ o akılda olanlar var. Var da, bu akılların kimseye ve en önemlisi bu ülkeye hayrı yok, olmadığını gördük, görmeye devam ediyoruz.
Ve nihayet, illa da bir “dava” adına büyük iddialarınız var ise, dünya, siyaset, tarih konusunda, iddianızı temellendireceğiniz ölçüde aklınızın, izanınızın, bilginizin olması lazım. Orta mektepte okuduğunuz üç beş derme çatma kitapla, ergenlik öfkenize tercüman olan üç beş şiirle, size yaranmak için, size payandalık etme gayretinde olanların Wikipedia’dan edinilmiş bölük pörçük malumatıyla, bu işler olmaz. “Dava” her ne ise, başına büyük sıfatı yerleştirmekle yücelmez, sadece sıfat eki almış olur.
Kişisel hayatında başarısızlıklarını bin bir mazerete dayandırmaya çalışan ama asla kendi hata ve eksikliklerine bağlamayan, o nedenle battıkça batan birinin durumu ne ise, başına gelen felaketleri ve dahi tüm sorunları dış etkenler, gizil güçler, hilelere dayandıran toplumların durumu da o. Bu tür toplumlar, sorunlarına çare değil, mazeret buldukları için, başlarına gelenler içinde boğulup gidiyorlar. Türkiye bu trenden inmek yerine, halihazırda ona lokomotif eklemiş vaziyette.
***
Olgun insan, karşılaştığı sorunların üstesinden gelmeye çalışır, bunun için kendini sorgulaması gereken yerde sorgular, bu toplumlar için de böyle. Mazeret bulmanın sonu yok, iş “amcamlar misafirliğe geldi sınavaçalışamadım”la başlar, “yedi düvel rahat bırakmıyor”la devam eder. Ancak, toplumsal düzeyde bu zihniyetin bedelini fazladan bir de aklı buna yatmayanlar çeker, “senin bu işte sorumluluğun yok mu” diyen okka altına girer.
Kısacası, mesele sıradan bir savruluş, dünyayı ve Türkiye’yi, sorunları kavrama ve ona göre siyaset kurgulama aczine düşüp çareyi otoriterleşmede görme hatası. Söz konusu olan, “dava”, niyet, misyon falan değil, onlara yüklenmiş zaaflar, daha doğrusu “soylulaştırılmış zaaflar.” Mesele sorunlarla yüzleşmekten kaçıp mazeret uydurmak, dünyayı kavramaktan acze düşüp, kendini biricik sanmak, gelecekten korkup, geçmişe sarılmak ve nihayet hak ve hukuk ile yönetmekten acze düşüp, zora başvurmak. Kısacası, insanlık tarihinin de ve güncel dünyanın da tanıdık olduğu karanlık kapıdan girdik bir kere, çıkışı nereye hiç belli değil.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.