21 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara14°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

KARAMAN HOCA VE 'BÖLÜNMEMEK'!

Özlem Albayrak

22 Mayıs 2012 Salı 07:25

Hayrettin Karaman Hoca'nın federasyon düşüncesine karşı çıktığı yazılar, liberal görüşleriyle tanınan kalemler tarafından tartışılıyor, bolca da insafsız eleştiri alıyor.

Karaman Hoca bu konuyla ilgili tam dört yazı (04/192012 - Bölünmeye Giden Yol Kapatılmalıdır, 04/29/2012 -Tefrika Savunulamaz, 05/17/2012 – Ümmeti Birleştirmek Farz, Bölmek Haramdır ve 05/18.2012 – İslami Görüş) yazdı. Yazıların dördünü birden burada özetlemek mümkün değil elbette, ancak özellikle sondan bir önceki yazısında Hoca'nın, ulus devleti savunmadığı, bilakis hasbelkader ulus devlet modeliyle yönetiliyor olsa bile, o ülkedeki ümmetin birlik olması gerektiğinden sözettiği anlaşılıyor.

Peki nedir bu ulus-devlet? Kemalistlerin dünyanın başından bu yana varolduğunu zannettiği ve uğruna ölümü bile göze alabileceklerini zannettiğim "ulus-devlet", "sınırları belirli bir coğrafyada olan, ortak bir dili, kültürü ve geçmişi olan, yine ortak bir gelecek için bu özellikleri temel alan ve millet-milliyet esası üzerine merkezi otoriteye dayanan devlet modeli" olarak tanımlanabilir. Ve ulus-devlet bir 20. yüzyıl modasıdır. 1789 Fransız Devrimi'nden sonra ortaya çıkan modern anlamdaki milliyetçilik akımının siyasal alanda devlet olarak tezahürüdür. Ulus-devlet kısa ömrünü 2. Dünya Savaşı'yla tamamlamıştır ve bugün artık demodedir.

Üniter devlet ise, imparatorluklardan farklı olarak merkezde ne derece güçlüyse en uç sınırlarında da o derece güçlü olan, yani kapsadığı coğrafyanın hiçbir karışında "geçirgenlik özelliği" barındırmayan devlet modeli demektir. Ulus-devletler genelde aynı zamanda üniter (merkeziyetçi) devlettir.

Ancak, ulusunu tek kimlikli olarak tanımlama yani farklı ırk ve inanışları tektipleştirme ve "millet-milliyet" potasında eritme esasıyla varolan (en azından bu model Türkiye'de böyle uygulandı) ulus-devlet modelinde, devletin öngördüğü "ulus" kimliğine sığışamamış farklı ırk ve kültürler de bir parça (!) hırpalanmıştır.

Dolayısıyla aynı ulus içinde farklı kimliklere sahip olan ve birinci sınıf muamele görmeyen vatandaşların kavmiyetçiliği ortaya çıkmış ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeryüzü etnik milliyetçilik kavramıyla tanışmıştır.

Bu hırpalanmadan pek hayırlı sonuçlar çıkmayacağı anlaşılınca ulus devletler çoğunlukla zorunluluk dolayısıyla, üniter yapılanma biçimi yerine, yerel yönetimlerin güçlü olduğu daha esnek bir yapılanma biçimine geçerek varolmaya devam etti. Etnik milliyetçilik olgusu, aynı ırka mensup vatandaşların kendi devletlerini kurma talebini doğurtunca, bazı ülkeler de üniter devlet modelini tamamen terk ederek, bölünmenin önüne geçmek amacıyla "federasyon"u tercih etti.

Vatandaşının tercihleri noktasında baskıcı ve ısrarcı olmayan/olmaması gereken bu model, aslında tek bir devlet gibi gözükse de, birden fazla devletin bir araya gelerek diğer ülkelere karşı siyasal bir güç olarak varolmasıydı. Federasyonda, her tekil eyalet ile federal hükümet arasında yetki paylaşımı eşit olabilirdi, olmayabilirdi de ama, her eyaletin kendi içişlerinin olduğu kesindi.

Bugünlerde yani yeryüzünde "federasyon" moda olabilir, ancak bu model de tıpkı üniter-devlet gibi sonsuza dek kalmayabilir.

Göstergeler, Türkiye'nin ulus-devlet olarak yaşayakalabilmesi için, "millet"i oluşturan unsurların varlığına saygı duymayı öğrenmesi ve yerelin özgürlüğünü artık teslim etmesi gerektiği yönünde olabilir. Ancak bendeniz etnik milliyetçiliğin ve etnik unsurlardan müteşekkil bir devlet hayalinin hem demode/dönemsel olduğunu düşünüyorum, hem de bir ırkın üstünlüğünü savlayan her türlü fikri en baştan bu yana ilkellik addediyorum.

Hayrettin Karaman Hoca'nın tezi de zannedersem budur. Eğer İslam kardeşliği diyorsak, farklı dillerden, farklı ırklardan, farklı kültürlerden gelmek, ancak insanların birbirini tanıması içindir, çatışması için değil.

Türkiye gibi İslam Devleti olmayıp, dünyevi yasa ve kurallarla yönetilen bir ülkedeyken bile; bir grup insan kendine müslüman diyorsa, "İslam kardeşliği" kavramı hala tedavülde demektir ve bu da etnik kimliğini, dini kimliğinin önüne koymamak gerektiğinin delilidir. Çünkü İslam nazarında dini kimlik üstkimlik, etnik kimlik alt kimliktir. Tamam kimlikler çağındayız, ancak bu ikisi yer değiştirdiğinde denge bozulur.

Ve aynı Allah'a iman edip, aynı Peygamberin takipçisi olacağına, aynı kitabın kurallarına uyacağına söz vermiş insanların, etnisiteyi, dinselliğin önüne koyarak çatışma içine girmesi, "bölünme" anlamına gelebilir.

Karaman Hoca, naçiz kanaatimce bu tartışmada bazı liberallerin anladığından başka, bambaşka bir şey söylemektedir ve haklıdır...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.