KANDİL’SİZ BARIŞ MÜMKÜN MÜ
Amberin Zaman
17 Ekim 2014 Cuma 05:18
2009 yılında çöken Oslo barış süreci 2012’de farklı bir formatla canlandırıldı. Görüşmelerin merkezine bu kez Kandil ve Avrupa’daki Kürt siyasetçiler yerine Abdullah Öcalan kondu. Barış müzakerelerinin yeniden başlatılması iki temel nedene bağlanıyordu. Birincisi Tayyip Erdoğan’ın, başkanlık sistemi dâhil kendi siyasi planlarına Kürtlerin desteğini sağlamak. Diğeri ise Suriye’de PKK güdümünde filizlenen özerk bölgelerin önünü kesmek, kontrol altına almak.
Her ne kadar 19 aydır silahlar susmuş olsa da --ve evet bu çok çok değerli ve umarım devam eder-- çözüm süreci diye adlandırılan bu girişim başarısız olmaya mahkûmdu. Çünkü barındırdığı çelişkiler er veya geç kapıya dayanacaktı. Nitekim Kobani’de yaşanan dram ile birlikte öyle de oldu.
Kalıcı barış ancak iki taraf arasında karşılıklı al- ver ile gerçekleşebilir. Görünen o ki devlet ve Kürtler arasında al- ver değil, tek taraflı dayatma sözkonusu.
Öcalan’ın tartışmaya henüz açılmayan önderlik statüsünden faydalanılıyor. Kürtlere Öcalan tescilli “müthiş reform” diye pazarlanan mütevazı adımlar ile süreç zamana yayılmak isteniyor. Ama idari özerklik, anadilde eğitim gibi barışın esas temellerini oluşturacak maddeler hiçbir şekilde ele alınmıyor. Alınamıyor çünkü an itibarıyla Öcalan ile müzakere değil, Cemil Bayık’ın dediği gibi ucu açık bir “diyalog” sürdürülüyor.
Meclis’ten geçen çerçeve yasası İmralı görüşmelerine resmiyet kazandırdı deniyor ama kimse masaya oturmuş değil. Tam tersi Kandil ve devlet karşılıklı sertleşiyor. Nitekim geçen pazartesi uzun bir aralıktan sonra ilk kez Türk savaş uçakları Irak sınırında PKK mevzilerini bombaladı. Ve hükümetin polise vermeye hazırlandığı yeni yetkilerle 2009’da binlerce kişinin hapse tıkıldığı KCK operasyonlarının yenilerinin zemini hazırlanıyor.
Öte yandan HDP’ye yol haritası diye sunduğu metinde yeni bir şey olmadığı gibi PKK’nin silahsızlanmasından hâlâ söz ediliyor. Öngörülen PKK’nin kendisini bir şekilde lağvetmesi.
Ne var ki IŞİD’in sahneye çıkmasıyla birlikte Kürt hareketinde dengeler silahlı kanadın lehine değişti. Mevcut koşullarda PKK’nin silahsızlanması sözkonusu olamaz.
Kandil’e rağmen barıştan söz edilemez. HDP’nin açık sözlü milletvekili Altan Tan boşuna İmralı ile Kandil arasında sıkışıp kaldık demiyor. Ayrıca Rojava’da da PKK’nin hâkimiyeti mevcut koşullarda kırılamaz. Türkiye’nin tüm uğraşlarına rağmen PKK’nin Suriye kolu olarak bilinen PYD istese dahi Kandil’in inisiyatifi dışında hareket edemez. Üstelik PKK artık Irak Kürdistan’ında da Kandil’in çok ötesine taştı. Şengal’de, Mahmur’da ve Kerkük’te varlık gösteriyor.
Barzani güçlerinin savaşmadan terk ettiği Şengal’de PKK ve YPG’nin sergilediği başarılar Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin prestijini sarstı ve birçok gözlemciye göre PKK ile Barzani’nin KDP’si arasındaki sürtüşmeler silahlı çatışmaya kadar varabilir.
Birinci Körfez savaşında Irak Kürdistan’ına yerleşen ve güçlenen PKK, Suriye’deki iç savaşın yarattığı otorite boşluğu sayesinde bu kez Suriye’de kök saldı. PKK ve PYD, IŞİD karşısında verdiği mücadele ile uluslararası prestij kazandı. Kobani’de ABD ve PYD arasında fiili işbirliği var artık. Ancak Türkiye bundan endişe duyacağına en az Kürtler kadar ABD’ye yatıp kalkıp şükretmeli. Zira ABD uçakları Kobani’deki IŞİD mevzilerini sürekli bombalayarak geri püskürtmeseydi, Kobani düşmüştü. 7 Ekim’de yaşanan şiddet ve kaosun bin mislisi Türkiye’nin her yerini saracaktı. Ne Öcalan ne de başkası sokağa hâkim olabilirdi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.