22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir17°C
  • Berlin1°C

KANDİL’İN HEDEFİ NE?

Ali Bayramoğlu

11 Kasım 2015 Çarşamba 07:47

HDP'liler ya da siyasi umutlarını HDP hattında arayanlar bu siyasi partiyle ilgili tespitlere, eleştirilere tepki gösteriyorlar.

Nedenler bildik: Her hangi bir meseleye tarihsel doğrular ve yanlışlara dair ezberlerden hareketle bakma geleneği. Örneğin Kürt sorununda gelinen duruma Kürt hareketinin sorumluluğu ve stratejisi açısından bakmayı reddetmek.

Her çatışmayı, her krizi, her olumsuz gelişmeyi karşı tarafa yüklemek, Kürt hareketinin bu çerçevedeki davranışlarını ise karşı tarafa yönelik haklı tepki tabiriyle açıklamak. Kürtler ve Türk devleti arasındaki tarihsel asimetriyi, bugünün siyasetine sorgusuz sualsiz taşımak. Kendi tarafının, örneğin Kürt hareketinin resmi formüllerini mutlaklaştıran (AKP eşittir IŞİD, katliam Ankara ve Suruç'un arkasındaki devlet gibi) gerçeklikten çok, siyasi pozisyonların ürettiği denklemler üzerinden Kürt hareketiyle ilgili her tür tartışmaya kapı kapamak...


Söz konusu sol düşünce, sol entelektüeller olunca açıkçası bu duruma şaşırmamak elde olmuyor.

Sadede gelelim. HDP'nin tarihsel bir karakteri var. Bu siyasi parti Kürt hareketinin ürettiği, bu hareketin içinde belli bir yer kaplayan, dolayısıyla bu harekete bağımlı siyasi bir araç...

Bu karakter kolay değişmeyeceği gibi, değişmesini beklemek de çok gerçekçi değil.

Buna rağmen Türkiye bir süredir böyle bir beklenti içinde.

Siyasi iktidar cephesi PKK'ya mesafe koyan bir HDP'yi meşruiyetin ön koşulu olarak tanımlarken, bir dönem muhalif kesimler Türkiyelilik iddiasıyla ortaya çıkan bu siyasi partinin kendisini aşarak muhalefet boşluğunu doldurabileceği umudunu taşıdı.

HDP, bu umut iklimi içinde Haziran seçimlerinde önemli bir başarı kazandı.

Peki sonra?

Sonra, 8 Haziran'dan itibaren Kandil oyuna girdi. HDP'ye kim olduğunu, ne yapması gerektiğini, kimin asli gücü temsil ettiğini, herkes duysun diye özellikle yüksek sesle hatırlattı. Ve bir iki cılız itiraz sonrası HDP, Kandil'in belirlediği rolü oynamaya yöneldi. Özgül ağırlığını arttırma, özerk alanını genişletme imkanları eskisinden daha dar bir alana hapsoldu.

Suruç ve Ankara saldırıları sonrası HDP'nin benimsediği dil, siyaset dili değil, propaganda dili oldu.

Rojava krizinde Türkiye sınırları dışındaki bir aktörün temsilcisi gibi davrandı.

Fiili ve silahlı özerklik girişimlerini doğallaştırarak bunlara karşı alınan tedbirleri tümüyle katliam politikası niyeti olarak tanımladı ve bu yolla savaşçı bir dil benimsedi.

Bugün bu gelişmelerin iki sonucu var karşımızda.

İlki HDP'nin Türkiyelilik iddiasından geriye düşmesi, Kürt hareketinin silahlı siyasi egemenlik arayışlarının yasal sesi olmaya geri dönmesidir.

İkincisi Kürt Hareketi'nin benimsediği yeni stratejisinin siyaseti tekrar silah ve güç faktörünün gölgesine iten bir istikamette yürümesidir.

Nitekim silahlı kent eylemlerinin, dayatma yoluyla siyasi egemenlik arayışının Kandil için önemi HDP'nin alacağı oydan ve parlamenter faaliyetlerinden daha belirleyici görünmektedir. Ve bu strateji Türkiye'nin güvenlik politikalarından bağımsızdır, en fazla onunla karşılıklı olarak eş zamanlıdır.

Karayılan'ın basında yer alan şu sözlerinin altını özellikle çizelim:

“Öz yönetim ilanları HDP'nin oylarını pek de azaltmadı artırdı. Bu, demokratik özerkliğin halkımız tarafından benimsendiğini göstermektedir. Halkımız demokratik özerklikte ısrar sahibidir. Halkımız devrim aşamasındadır...”

Ve Kürt siyasi hareketine umut bağlayanlara soralım:

Bugün Türkiye'de Kürtler için silahlı mücadele koşulları kalmış mıdır?

Rojava'da başlayan kantonlaşma, özerkleşmeyi yaymaya çalışan alan genişletme ve kontrolü stratejisi AK Parti'nin politikalarının ürünü olacak kadar basit midir?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.