KANDİLDEN GELENLER VE KÜRT SORUNUNDA SON MANZARA…
Ali Bayramoğlu
21 Ekim 2009 Çarşamba 11:39
Kürt sorununu oluşturan unsur elbet pek çok. Yıllardır söyleriz, söylenir, Kürt sorunu denince karşımıza temel olarak etnik bir mesele çıkar, ardından da bir etnik kimliği yok sayan, indirgemeci ve baskıcı devlet politikaları…
Ancak asıl ve tüm bu unsurları kuşatan boyut Kürt sorunu etrafında yaşanan savaştır.
Kim ne derse desin, kullanılan ideolojik dil nasıl olursa olsun, şu açıktır ki, devlet güvenlik güçleri ve Kürt grupları arasında son 25 yıldır süren, tüm bölgeyi ve ülkeyi politik ve psikolojik olarak kuşatan bir savaş yaşanıyor.
Bugün Kürt sorununun geldiği kritik aşama ise, savaştan hareketle, çözüme ve barışa doğru açılan kapılara işaret ediyor.
Açık: Bugün atılan adımlar ve beklenen yeni adımlar bu savaşın sonlandırılması ve barışın tesisi adımlarıdır.
Bu açıdan bakılınca diğerleri arasında iki belirleyici unsur öne çıkar: "Devlet" ve "Kürt politikası". Diğer ifadeyle sorunun çözümü, çözüm istikametinde ilerlemesi, barış, Kürt politikacılarının ve devletin nasıl davranacağıyla, tutumları ve niyetleriyle yakından ilgilidir.
Böyle olunca elbet gözler önce devlet aktörlerine dikilir. Bu konuda devlet deyince akla başta hükümet, ardından asker gelir. Bu aktörler açısından bakıldığında bugün en azından barış arzusu ve niyeti beyan edilmiş durumdadır. Hükümet ve asker arasında uyum bulunmakta, önemlisi çözüm hamleleri sivil otorite tarafından yürütülmektedir.
Hükümetin iki ayaklı bir politikasının olduğu ortada.
Bunlardan birincisi tartışma, iklim oluşturma, konsensüs sağlama, kamuoyunun iknasından oluşan bir aşama. Buna bir tür çözüm süreci adı verilebilir. İkincisi ise somut adımlar, paketler, hamleler yapmak. Bu fasıl henüz açılmadı, ancak bu konuda hükümetin son hazırlıkları yaptığı bizzat Başbakan'ın ifadelerinden anlaşılıyor.
Gelelim ikinci unsura, Kürt politikasına ve Kürt politikacılarına…
Demokratik açılım sürecinin başından beri hassasiyetle altıını çizdiğimiz bir nokta var. Bu sürecin gidişatını önemli ölçüde Kürt politikasının tavrı belirleyecektir.
Nasıl?
Eksen bugün bu anlamda ciddi biçimde kaymıştır. DTP ve diğerleri yalnız Kürtlere konuşan bir siyasi yapı değildir, sadece Kürt sorununu belli bir açıdan taşıyan bir aktör de değildir. DTP tartışma sürecinin, hatta çözüm sürecinin etkili, nitelik belirleyici, ön açıcı ya da engelleyici bir unsuru haline dönüşmüştür.
Ne var ki bu siyasi parti şu ana kadar bu gerçeği dikkate alan bir yol izlemedi.
Hatta bu gerçeği tersten kullanmayı tercih etti.
Şöyle söyleyelim:
Daha birkaç gün öncesine kadar gelen sinyaller DTP'nin, demokratik açılım sürecini çözümden çok mücadelede çıtayı yükseltme aracı olarak gördüğü ve kullandığı yönündeydi.
Her fırsatta Öcalan'a işaret edilmesi, ön koşul olarak eşit iki tarafın masaya oturması iması, PKK'nın dikkate alınmasının bir politik hedef haline getirilmesi, günün koşullarında barıştan çok, yeni pozisyonların belirlenmesi hedefini andırıyordu.
Bu görüntüyü Kandil'den gelen 34 kişi bozdu.
Elbet önümüzdeki günlerde bu kişiler hakkında verilecek siyasi ve hukuki karar, DTP'nin bu kişileri nasıl kullanacağı son derece önemli. Hedef gerçekten barış olacaksa, her iki taraf da bunun bilincinde davranırsa, şüphe yok ki, bu hamleyle, önemli bir aşama geride bırakılmış olacaktır.
Bu aşama PKK'nın ve DTP'nin çözüme katkı yapmaları ve çatışmadan barışa geçiş için imkânlarını seferber etmeleri anlamına gelir. Bu aslında çok dile getirilen bir temasın da, örgüt ile devlet arasındaki temasın da ifadesidir…
Bu aşama hepsinden önemlisi silahların sustuğu bir dönemin açılabileceğine dair iki yönlü irade işaretidir.
Umarız devamı gelir…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.