KANDİL AÇIKLAMASI VE SORULAR…
Hüseyin Gülerce
26 Nisan 2013 Cuma 08:34
Çözüm sürecinin ilk somut adımı nihayet atıldı. “KCK Yürütme Konseyi Başkanı” sıfatıyla Murat Karayılan, PKK’nın 5 Mayıs’tan itibaren Kuzey Irak’a çekileceğini açıkladı.
Terör ve Kürt sorunu konusunda bu karar, yeni bir dönemi işaret ediyor. Çekilme tamamlandığında barışla ilgili umutlar daha da artacaktır.
Açıklamadaki üslup elbette siyasi Kürt hareketi mensuplarına moral aşılayıcı mesajlar yüklü. Toplumun büyük çoğunluğunu rencide eden PKK’yı meşrulaştırma çabası, Türkiye Cumhuriyeti devletine denk bir “taraf” havası, ancak barışın, dinecek gözyaşlarının hatırına sineye çekilebilir. Tam da “kan kusup kızılcık şerbeti içtik” sabrının içinden geçeceğimiz günler başlıyor.
Bir de çözüm sürecine baştan beri karşı çıkan muhalefete malzeme olacak yaklaşımlar var. Üç aşamalı olarak nitelendirilen süreçle ilgili açıklamalar, ayrıca beraberinde pek çok soruyu da getiriyor.
Birinci aşamayı anladık. PKK militanları bildikleri yollardan geri çekilecek. Kafaları karıştıran sorular ikinci aşamanın tarifiyle başlıyor. “Sorunun kalıcı çözümü için, daha çok devletin ve hükümetin, yükümlülüklerini yerine getireceği aşama olarak” nitelendirilen bu safhada sanki Türkiye bir silahlı güce mağlup olmuş da, kendisine birtakım şartlar dayatılıyor gibi. Görüyoruz ki, Anayasal çözüm çerçevesinde yapılacak reformlar konusunda, KCP-PKK-BDP çizgisinin anladığı, bizim anladığımızdan başka bir şey. “Koruculuk, özel tim, vb. tüm özel savaş yapılarının devre dışı edilmesi” isteniyor. Koruculuk sistemi barış sürecinde kademeli olarak kaldırılabilir. Ama her ülkenin silahlı kuvvetlerinin ihtiyacı olan ve her türlü terörle mücadelede, dış düşmanlarla savaşta etkili olacak özel timlerin, profesyonel birliklerin kaldırılmasını istemek, bir hayal âleminde dolaşmaktan başka bir şey değildir.
Şahsen benim siyasi Kürt hareketi sözcülerinde gördüğüm şöyle bir huy var. Çözüm adına lafa girerken güzel güzel konuşmaya başlıyorlar. Tam, “ha şöyle” diyecekken, tekrar başa sarıyor ve kendi kurdukları hayal dünyasına dalarak nakarata başlıyorlar. Dün Kandil’de de aynı şey oldu. Kürt sorununun çözümü için sivil demokratik bir anayasa ihtiyacı yıllardır söyleniyor. Vesayetten demokrasiye geçişte hukuki zeminin sağlam tutulması gerektiği, bunun için de yeni bir anayasanın yapılmasının elzem olduğu 12 Eylül 2010’daki referandumda yüzde 58 evet ile ortaya çıkan millet iradesidir. Sanki böyle değilmiş gibi toplumun büyük çoğunluğunun arzusu, PKK’nın talebi olarak ortaya konuluyor. Yetmiyor, bu anayasanın “Kürt halkı”nın özgürlüğünün teminatı olması isteniyor. Hani birlikte, eşit yurttaşlar olarak yaşama arzusu vardı?
“Normalleşme süreci” denilen üçüncü aşamada ise zemberek hepten boşalıyor. “Öcalan’ın özgürleşmesi”ne gelip dayanıyorlar…
Barış adına, huzur adına, istikrar içinde kalkınma adına, Türkiye’nin küresel bir güç olması hatırına, çözüm sürecine destek verenlerden biriyim. Fakat siyasi Kürt hareketinin yöneticilerinin net olması gerekiyor. Terörle elde edemediklerini- belki de kendilerine teminat veren uluslararası aktörlerin lafına bakıp- yeni bir dönemde başka bir yoldan elde etme hesabı yapıyorlarsa, girdikleri yol, tıpkı terör yolu gibi başka bir çıkmaz sokaktır.
Birbirinin konumuna saygılı, birbirine güvenen insanların yaşadığı bir ülkeyi ancak birlikte inşa edebiliriz. Birbirimize yaslanırsak olur bu. Başkalarına yaslananlar, ancak başkalarının hesabı adına bir şey ifade eder...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber