22 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara9°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

‘KAN VE AŞK’

Orhan Miroğlu

31 Mayıs 2012 Perşembe 07:14

Angelina Jolie güzel bir film yapmış.

Yugoslavya parçalanıyor, etnik çatışmanın eşiğine gelinmiş.

Ama henüz insanlar bunun farkında değil, dahası her şey bitmiş değil.

Ayla süslenir püslenir en güzel elbisesini giyer ve bir bara sevgilisiyle buluşmaya gider.

Sevgilisi bir Sırp genci, adı Danijel, yani Danyel.

Danijel ve Ajla (Ayla) dans ederler. Dans ettikleri bar ağzına kadar doludur. Cıvıl cıvıl gençler, birbirine sarılmış âşıklar.. Ama bu mutluluk ânı çok sürmez. Bara atılan güçlü bir bomba, ortalığı kana bular. Bir anda ortalığı kan gölüne çeviren o bomba, barda birbirine sarılan âşıkların, sevgide ve aşkta eşit olan âşıkların, arasında yaşanan o doğal eşitliği bir anda yok etmiştir.

Ölenler, yaralananlar, can çekişenler ve parçalananlar.. Bir daha tekrarlanmayacak istisnai bir an değildir bu. Filmin başında izlediğimiz bu sahne, giderek etnik bir temizliğe dönüşecek zamanın habercisi ve başlangıcıdır çünkü.

Aşktan ve sevgiden beslenen doğal bir eşitliği o âna kadar birbirlerine cömertçe sunan insanlar; sağda solda patlayan bombalardan sonra birbirlerinin kurbanı ve cellâdı haline gelirler.

Bu fırtınanın ortasında, Ayla ve Danijel’in aşkı, kaçınılmaz olarak bir kurban ve bir cellât arasındaki aşka dönüşür.

Soykırımı mümkün kılan bir toplumsal dinamik ve bu dinamiğin sarıldığı milliyetçilik gelir her şeye egemen olur.

Ayla artık, tıpkı diğer soydaşı kadınlar gibi, bedeni ve ruhu üstüne her kötülüğün denenebileceği bir tutsaktır.

Danjiel ise, baba mesleği olan askerlik mesleğini icra ederken, kendini, kitle kıyımı dinamiğine kapılmış askerlerin arasında bulur. O askerlere komutanlık yapar. Yani zulmü ve gaddarlığı yönetir.

İnsanlar aşktaki ve sevgideki eşitliği yitirirler. Aşk, bir iç savaş ortamında, kurban ve cellât arasındaki ilişkiye dayanan bir eşitsizliğe dönüşür.

Ayla ve Danijel’in tehlikeli ilişkisi giderek basitleşir; Ayla’yı ne kadar tatmin ettiği belli olmayan, hatta onur kırılması içinde yaşanan, şiddetle yoğrulmuş bir cinselliğe dönüşür.

Filmin finali, aslında bu eşitsizliğin ilanı, ama aynı zamanda bu eşitsizliğe bir isyan gibidir.

Ayla kurban olmaktan kurtulmanın çaresini, sevgilisinin ölümünde arar.

Olaylar geliştikçe yüzünü gerçeğe döner, kendini, halkını katleden birinin kölesi-metresi olarak hisseder, Danijel’le sevişmiş olmaktan belli belirsiz bir utanç duymaya başlar. Bu utançtan kurtulmanın yolu Danijel’in yaşamaması, ölmesidir.

Angelina Jolie’nin anlattığı hikâye, büyük romanlara benziyor. Çünkü çok katmanlı ve samimi bir hikâye anlatıyor Jolie.

Bir soykırım zamanında ve vahşete meydan okurcasına yaşanan en cesur ve en sınır tanımaz aşklar bile, hiç beklenmedik bir biçimde, etnik hınç ve öfkeye yenik düşerler!

Müslüman Boşnak kızı Ayla ve Sırp genci Danijel arasında yaşanan aşk hikâyesi mutlu sonla bitmez, bitmesine imkân yoktur zaten. Bu aşka direnen, Danijel’in Sırp ordusunda general olan babası değildir.

Bir iki yıl içinde etnik temizlik yoluyla ele geçirilen toprakların hesabını yapıp duran, dünyanın Sırplara müdahale edemeyeceğini düşünen Danijel’in general olan babasıyla Ayla’nın karşılaştığı sahne bu bakımdan unutulamaz. Kadının uzun parmakları, bakımlı elleri çok şey hatırlatmaktadır. Beyaz, pamuk gibi eller, ince uzun parmaklar..

General o anda, oğlunun âşık olduğu bu Müslüman kadına bakarken, annesinin sırf Müslüman kadınlar ipekten giysilere sahip olsunlar diye tarlalarda çalıştığını sonra da bir gün Müslümanlar tarafından öldürüldüğünü hatırlar.

Bu yüzden de, genç kadın, generalin gözünde, oğlunun âşık olduğu bir kadın değil de, annesinin ve kardeşlerinin öldürüldüğü bir katliamın geri dönen hatırası gibidir.

Dolayısıyla, oğlunun askerî bir merkezin konforlu sayılabilecek bir odasına kapattığı, seviştiği birlikte yaşayıp birlikte şarap içtiği bu kadın, bir tek şeyi hak etmektedir, o da tecavüzdür. Nihayetinde bu da olur.

Yüzbaşı Danijel’in himayesinde olduğunu herkesin bildiği bu Müslüman genç kadına generalin emriyle tecavüz edilir.. Böylece tarlada öldürülen annenin ve kardeşlerin intikamı, Boşnak bir kadına tecavüz edilmesi yoluyla alınmış olur.

Filmin kahramanları, tarihin ağır travmalarının ve bir soykırım hafızasının belirlediği bir savaşın ortasında, bir kader gibi tıpkı, onlara biçilen rolün dışına çıkamazlar. Geçmişin ağır travmaları ve hafızası insanların davranışlarını ve hayatlarını belirler. Ayla hem âşığı hem cellâdı olan Danijel’in ölümünü arzular. Danijel Ayla’yla sevişirken bile, dünyaya neden bir Sırp olarak doğmadığını sorar ona.

Jolie’nin anlattığı hikâyenin finali oldukça etkileyici.

Danijel NATO’nun görevli askerlerinden birine teslim olduğunda, bir savaş suçlusu olduğunu itiraf eder..

Peki, bir soykırım ve savaş ortamından sağ kurtulan Danijel’i tanımlayan şey gerçekte nedir?

O tutkulu bir âşık, kadere boyun eğmiş bir cellât mı, yoksa bir savaş suçlusu mudur?

Belki sadece biri, belki de her üçü birden..

Ama ne olursa olsun soykırım ve katliamlar insanoğlunun gerçek kadersizliğidir, bu kadersizliğin yaşanmaması da yine, insanın elindedir..

Ve katliamların, cinayetlerin önüne geçilemeyen zamanlarda, insanlar her şeye geç kalmaya mahkûmdur.

Kan ve Aşk bu mahkûmiyeti ve çaresizliği anlatıyor..

Bugün Türkiye’de, Hobbes’un “doğa durumu” dediği, yani neredeyse “herkesin herkesle savaş halinde bulunduğu” ve “insanların birbirini öldürme yeteneğinde eşit olduğu” bir siyasi ortamın içinde olduğumuzu herhalde kimse inkâr edemez.

Böyle bir yerde, Kan ve Aşk ne kadar çok izlenirse o kadar iyi..

***

Not: Ali Akel’in susturulmasını kınıyorum, Taraf yönetimi ve Ali Akel kabul ederse, gazetedeki köşemi Akel’e tamamen vermeye veya paylaşmaya hazırım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.