‘KAN ÇEKER’ DERLER YA!
Orhan Miroğlu
03 Kasım 2011 Perşembe 10:44
İnsanlar arasındaki akrabalık bağlarını ifade etmek için kan çeker derler ya, tıpkı bunun gibi, Türkiye’de bazı siyasi partiler arasındaki ilişkileri de, birbirine akraba ideolojiler belirliyor.
Kan çekiyor yani!
Oysa dünya bu değişim yüzyılında birbirine yakın ideolojiler arasındaki akrabalıklarla tanımlanan bir dünya değil artık.
Küreselleşme çağında kaybedenler ve kazananlar var sadece.
Tahrir Meydanı’nda toplanan, sessiz ve silahsız kalabalıklar, kaybedenlerden oluşuyordu.
Gençler, kadınlar, eşcinseller, komünistler, işçiler ve İslamcılar..
Devrim yapan bu kalabalıkları oluşturan gruplar, tam olarak birbiriyle uzlaşmaz ideolojilerin tarihsel mirasçılarıydılar.
Ama ideolojik akrabalığa dayalı miras, dün Tahrir Meydanı’nda bugün de Wall Street’te toplanan kalabalıkların umurunda bile değildi.
İdeolojiler çağında yaşamıyoruz, hep kaybedenlerin ve hep kazananların olduğu bir çağdayız.
Üstelik artık kazananlar da eskisi gibi hesapsız kitapsız kazanamayacaklarını biliyorlar.
Kaybedenler, dünyanın önünde açılan uçuruma biraz daha yakınlar, bir adım daha atmaya mecalleri kalmadı yazık ki, çünkü bir adım daha atsalar önlerinde uzanan dipsiz uçurumun içinde kaybolup gidecekler; ama kazandıklarını düşünenler de o uçurumdan fazla uzakta sayılmazlar.
Durum Türkiye’de ve Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde tam olarak ve henüz böyle değil ama.
Yeryüzünde başka örneği kaldı mı bilmiyorum, lakin Kemalizm ve Baasçılık arasındaki ‘kan bağları’, bu ideolojileri benimseyenlerin tarz-ı siyasetlerini belirlemeye devam ediyor hâlâ.
Ankaralı Kemalist’le, Şamlı Baasçı, ideolojik akrabalığı daha kuvvetli hissetmeye başladı sanki.
CHP’li kadınların, yanlarına EMEP ve İP’den kadın politikacıları da alarak Suriye’ye gitmeleri hiç şaşırtıcı değil.
Kan çekiyor çünkü!
Yolu birkaç yıl önce, Nihat Genç ve refikaları açmıştı aslında. (Refikalar, Nihat Genç’i, ‘Kürtperverliğe’ ikna edemeyince, yollar ayrıldı sonra.)
Bu ekip, Saddam’ın gidici olduğunun iyice anlaşıldığı bir dönemde, İstanbul’dan otobüslere doluşup sık sık Şam ziyaretleri gerçekleştiriyorlardı.
Irak Baası’na ve onun lideri Saddam’ın hazin sonuna epey üzülmüşlerdi. Baasçılığı emperyalizme karşı mücadelenin son kalesi olarak görüyorlardı. Şimdi de eli kanlı Esad yönetimini öyle görüyorlar.
Derken, Irak Baası devrildi; çıkarıldığı o kara delikten sonra, Saddam’ı sağ olarak ele geçirenler, diktatörün yüzüne bir ışık tuttu.
Ortadoğu’da yeni bir tarihin başında olduğumuzu o sahneden daha iyi anlatan başka bir şey olmamıştı o âna kadar...
Saddam Hüseyin yakalandıktan sonra büyük bir yalnızlık içinde ve çok az yaşadı.
Yargılandı ve idam edildi.
Ordusu ve kanlı iktidarından nasiplenen kesimler, onu hızla terk etti, saf değiştirdi.
Saddam’ın yargılandığı duruşma anlarını televizyondan izlerdim.
Yüz seksen bin kişinin çöllerde kumun altına gömüldüğü Enfal operasyonlarında yakınlarını kaybedenlerin, o duruşmalarda büyük bir hüzün ve acı içinde, dile getirdikleri trajik olaylardan hiç etkilenmemiş görünüyor, tanıkları, mağdurları alabildiğine küçümsüyor ve tanımazlıktan geliyordu.
Şimdi sıra Suriye Baası’nda.
Ama Suriye Baası’ının ve Esad ailesinin ağzına kadar zulme, cinayete, tecavüze, işkenceye ve katliamlara batmış bir iktidarı sürdürebilmek için, müflis tüccar misali eski defterleri karıştırdıkları görülüyor.
Saddam, Mesut Barzani’yi, ‘emperyalizme karşı ortak mücadeleye’ ikna edememişti.
Esad bunu başarmış görünüyor. Suriye Baası, PKK aracılığıyla kendi, ülkesindeki Kürtler’in en azından bir kısmını elde tutmaya ve bu yolla muhalefet cephesini zayıflatmaya çalışıyor.
Yeni ve silbaştan, PKK-Baas yakınlaşması, PKK-Şii İttifakı, Basçılar ve Kemalistler arasındaki sıcak dayanışma ziyaretleri, önümüzdeki sürecin nasıl gelişeceği konusunda fikir veriyor.
Diyeceğim, Ortadoğu’da dinî inançlar ve ideolojik akrabalıklar dönemi bitmedi.
CHP’li kadınları Suriyeli müftüyle gösteren fotoğrafla, Beyrut’ta Esad ve Öcalan’ın devasa posterlerinin birlikte dalgalandığı bir mitingde, PKK’lilerle Baas yanlılarını aynı safta gösteren fotoğrafı yan yana koyun; siyasi süreci, Mesut Barzani’nin Türkiye ziyaretini ve Kürt sorununun geleceğini, bu fotoğrafların gerçekliği altında yeniden düşünün, zararı olmaz, böylesi zihin açıyor çünkü..
***
Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmasını kınıyorum
Büşra Ersanlı, bende hakkı hukuku olan bir arkadaşımdır.
Barış Meclisi’nde beraber çalıştık. Ben siyasetteyken, o siyaset yapmayı düşünmüyordu.
Bu konularda saatlerce süren sohbetlerimiz olurdu Büşra’yla.
Sonra ben siyasetten koptum, o yeni bir tercih yaptı, BDP’ye üye oldu ve siyasete döndü. KCK örgüt üyeliğinden tutuklanması, Türk siyasi sistemi ve demokrasisinin bir ayıbıdır.
Ya Zarakolu? Ragıp’ın, entelektüel ve siyasi hayatımıza katkıları, yayıncılığıyla sınırlı değil. Bu ülkenin özgürlük ve insan hakları mücadelesinde adı hiç unutulmayacak olan insanlardan biridir Ragıp.
TMY’ da bir an önce değişiklik yapmaktan başka çare yok.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.