KAHRAMAN POLİS DÜŞMANA KARŞI
Ahmet İnsel
25 Aralık 2012 Salı 08:21
Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı, bu tür protesto eylemlerinde güvenlik güçlerinin göstericilerden her zaman daha az şiddet kullanmalarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan beri iç düşmana karşı teyakkuz halinde bir devlet yapılanmasına sahip oldu. Bir ülkede güvenlik güçleri toplumda iç düşmanların olduğuna inanmışsa, inandırılmışsa, o zaman iktidarın karşısında olan her türlü aykırı söz, davranış ve eylemin şiddetle bastırılmasını gerekli ve meşru görürler. Düşmana karşı savaş, bir varlık ve yokluk mücadelesidir. Dolayısıyla düşmana karşı kullanılan gücün orantılı olup olmadığı değil, düşmanı etkisiz bırakıp bırakmadığı önemlidir.
İktidarın gürültülü ve taşkın biçimde protesto edilmesi, demokrasinin bir gereği değildir elbette. Ama demokrasinin gereği, olmazsa olmaz kuralı, bu tür protesto eylemlerinde güvenlik güçlerinin göstericilerden her zaman daha az şiddet kullanmalarıdır. Orantılı güç, güvenlik güçlerinin kamu güvenliğini ve elbette yöneticilerin güvenliğini sağlama çabaları konusunda dikkate alınması gereken asli kriterdir. Ama Türkiye’de güvenlik güçleri, asker veya polis olsun, Kürt kimlikli veya sol ya da ulusalcı tınılı protesto gösterilerine karşı, bölücü, anarşist, komünist, terörist şartlanması içinde, düşmana karşı topyekûn savaş mantığı içinde hareket ediyor. Böyle hareket etmedikleri zaman, özellikle iktidar güçleri ve onların basındaki destekçileri güvenlik güçlerinin iktidarı yıpratmak için pasif davrandığını, ‘düşmanla işbirliği’ içinde oldukları yaygarasını koparıyor. Hopa olaylarında olduğu gibi, hükümet de bu yaygaraya prim verince, güvenlik güçlerinin zaten abartılı şiddet uygulamaya hazır reflekslerinin son frenleri patlıyor.
ODTÜ’de öğrencilerin hükümet ve silahlı kuvvetler üyelerine karşı, şiddete başvurmadan protesto gösterisinde bulunmaları demokratik toplumda temel bir haktır. Bu gösteriyi eleştirmek de. Bu protesto eylemine karşı güvenlik güçlerinin koruyucu ve şiddet engelleyici önlem almaları bir gerekliliktir. Ama orantılı güç kavramı tam burada elzemdir.
ODTÜ’de olduğu gibi, yabancı ülkeye çıkarma yaparmışçasına güvenlik güçlerinin mobilize edilmesi, işgal ordusu manzarası sunar. Buna karşı tepkinin, protestonun ilk amacının aşılmasına yol açacağını iç düşman karşısında gözü dönmemiş tüm güvenlik sorumluları, mülki idare amirlerinin bilmesi gerekir. Ne var ki burası Türkiye.
Hassasiyetlerimiz farklıdır. Başbakan’ın gittiği yerde karşı gösteri yapılmasına olanak verdikleri için kendilerini sorumlu tutacağını bilen güvenlik amirinin gözünün dönmesini bu ülkede engellemek mümkün değildir.
Türkiye’de geçmişte olduğu gibi bugün de ve şimdi beş altı yıl öncesine nazaran çok daha saplantılı biçimde polis ve esas olarak polis istihbarat iç düşmanla mücadele ruh ve zihniyeti içinde. ODTÜ’de gözaltına alınan gençlerin sorgu tutanaklarında yer alan ve polis istihbarat kaynaklı ‘tespit’ her şeyi özetliyor: “Başta DEV-YOL Devrimci Gençlik örgütünün açık alan yapılanması Öğrenci Kolektifleri olmak üzere, diğer sol/bölücü terör örgütlerinin gençlik yapılanmalarının yer aldığı Marksist–Leninist, bölücü, ayrılıkçı görüşe müzahir kitle”. Müzahir kitle, yani bir görüşü destekleyen, arka çıkan kitle. Polisin hemen tüm muhalif gösterileri bu şekilde değerlendirdiğini hızı kesilmeyen gözaltına alma ve tutuklamalar vesilesiyle hep görüyoruz. Ceza yargısı da çoğu zaman örgüt üyesi olmayan örgüt üyeliği suçunun zabıt kâtipliği görevini ifa ediyor. Güvenlik güçleri ve yargı el ele, iktidarın destek ve onayıyla iç düşmana karşı topyekûn bir mobilizasyon yürütüyorlar. Giderek daha fazla işgal gücü görünümü sunduklarının acaba farkındalar mı?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.