KADINLARINI ÖLDÜREN ERKEKLERDEN NE HAYIR GELİR
Oral Çalışlar
02 Eylül 2011 Cuma 09:11
Hukuki/idari yaptırımlar hızla devreye girmeli. Kadına yönelik şiddet konusu okullarda işlenmeli, öğretmenler yetiştirilmeli."
2011 yılının ilk 6 ayında resmi kayıtlara göre 27 bin aile içi şiddet olayı saptanmış. Bunlar içinde cinayet, yaralama, saldırı, tehdit eylemleri yer alıyor. “Resmi kayıtlar 27 bin diyorsa, acaba resmi olmayan gerçeklik nerelere varmıştır” diye düşünmek gerekiyor.
“Kadına yönelik şiddet”, bir kültür sorunu olduğu kadar bir devlet sorunu. Erkeklerin egemen olduğu ve “hükmettiği” (yani despotik karakteri öne çıkan) devletlerde, kadına yönelik şiddet bir alışkanlıktır, bir doğal hal durumudur, ‘meşrulaştırılmış’ bir eylem biçimidir.
Erkek egemen kültürlerin hüküm sürdüğü ülkelerde, devlet, kadına yönelik şiddeti çoğu zaman “normal” karşılar. (Tablonun “mahkemelere düşmüş hali”nin araştırması yapılmış mıdır, bilmiyorum. Dayak yediğini, tecavüze uğradığını, sokağa atıldığını söyleyerek mahkemeye başvuran kadınlar konusunda, geleneksel anlayıştaki erkek hâkimler bugünlere gelinceye kadar ne tür kararlara imza atmışlardır, bunlar daha kapsamlı olarak incelense sayısız miktarda trajik sonuca ulaşılabilir...)
Biraz hafızamızı yokladığımızda, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” diyen mahkeme kararlarını bile hatırlayabiliyoruz. Karakollar, ‘Kocandır, döver de, sever de’ diye geri yollanıp da daha sonra öldürülen birçok kadın öyküsüne sahne olmuştur.
Koruma Hizmetleri Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle, aile içi şiddet gören kadınların da koruma altına alınması kararlaştırıldı.
Böyle bir hakkın doğması kadınları harekete geçirdi, başvurularda bulunmaya başladılar. 2011’in ilk 6 ayında talepler öylesine arttı ki, Emniyet Genel Müdürlüğü saldırıları önlemek için ekip yetiştirmekte zorluk çekmeye başladı. Kocası veya sevgilisi tarafından tehdit edildiğini söyleyerek mahkemelere başvuran kadınların evlerinin çevresine güvenlik amacıyla ekip gönderilmeye başlandığını söyleyen yetkililer, talep artışı karşısında ellerindeki ekiplerin çoğunluğunu bu işe ayırmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar. Yapılan şikâyetlere, yeni yeni alınmaya başlayan önlemlere rağmen, kadınların kurşunla, bıçakla, dayakla öldürülmelerine engel olunamıyor.
Daha iki gün önce bir kadının feryadı gazetelere yansıdı. Zorla evlendirildiği kocasının ailesi tarafından ölümle tehdit ediliyordu. “Tek isteğim hayatta kalmak ve çocuklarımı almak” diyen kadın, “Beni bulduklarında öldürecekler” diye feryat ediyordu. (Ankara Barosu, mağdur kadınlara ücretsiz hukuki destek amacıyla bir uygulama başlattı. 4 ayda 4 bin telefon başvurusu, 400 de bizzat başvuru geldi. Başvuranlar arasında tiyatro oyuncusu da bulunuyordu.)
Moral bozucu ‘karne’miz
Ülkemizin kadınlara yönelik şiddet karnesi, hangi kıyaslamaları ve analizleri yaparsanız yapın ürkütücü. Erkeklerimizin olduğu kadar devletimizin de “geleneksel davranış yapısı” açısından acı ipuçları veren bir karne bu...
Bu konularda çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı. Şimdilik sevindirici boyutta bir ilerlemeden söz etmek imkânsız.
Hukuki/idari yaptırımlar elbette hızla devreye girmeli. Daha önemli olansa “uzun vadeli” dönüşüm, yani zihniyet dönüşümü: Okullarda “kadına yönelik şiddet” mutlaka bir eğitim alanı olarak değerlendirilmeli, öğretmenler yetiştirilmeli, ders kitapları hazırlanmalı. KAMER türü sivil toplum kuruluşlarına devlet desteği sağlanmalı.
İllerde, ilçelerde, belediyelerde şubeler kurulmalı, takipler yapılmalı. Güneydoğu’da BDP’nin hakim olduğu belediyelerde yapılan toplusözleşmelere, “Eşini dövenin maaşı kendisine değil eşine verilir” hükmü konuluyor. Bu uygulama yaygınlaştırılabilir...
Böylesine gaddar hemcinslerimizin yaşadığı bir ülkenin erkekleri olarak, eğer “demokrasi”, “kültür”,”insan hakları”,”siyasetin şiddetten arındırılması” gibi kavramlar bizim için ciddi bir anlam ifade ediyorsa, bu korku verici tablodan kurtulmak için doğrudan eyleme geçmeliyiz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.