İYİ Kİ O KİTABI YAZMAMIŞIZ
Orhan Miroğlu
05 Kasım 2011 Cumartesi 03:25
O kitap, “Kürdistan” ve “Türkistan” nedir, sorusuna cevap verecek bir kitap olacaktı.
Kitabı beraber yazacağımız arkadaşımla şöyle düşünmüştük:
Kürt sorununda inkâr, önceleri, Kürtler’in tarih boyunca yaşadığı coğrafyayı inkâr etmekle başlamıştı.
Oysa, Selçuklular ve Osmanlılar Kürtler’in yaşadığı ülkeyi hiç inkâr etmemiş, Kürdistan olarak adlandırmıştı.
Sonra da, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından başlayarak, Kürtler ve Kürdistan kelimeleri tarihten ve hafızalardan adeta silinmiş ve yasaklanmıştı.
Türk halkı, Türk aydını, Türk siyasetçisi ve devlet adamı, “Kürdistan” kelimesinden alabildiğine korkmaya başlamış, Kürtler’in yaşadığı coğrafyayı hatırlatan, bu coğrafyada yaşanmış bir tarihi anlamamıza hizmet etmesi beklenen bir kelime, Cumhuriyet döneminde bölünme ve ihanetle eşdeğer bir kavram haline gelmişti.
İşte ben ve arkadaşım bir kitap yazacak ve bu kelimeden ve bu kelimenin çağrıştırdığı her şeyden ödü kopan Türk halkına; “Türkistan” neyse, “Kürdistan”ın da az çok ona benzeyen bir şey olduğunu, göstermeye çalışacaktık.
Korkularımız azalsın, tabularımız yıkılsın ki, Kürt sorununa bakışımız normalleşsin, siyaseten doğru kararların alınması mümkün olsun istiyorduk.
Kürdistan’a inanmakla Türkistan’a inanmak arasında hiçbir fark olmadığını, Türkistan’dan korkmaya gerek olmadığı gibi, Kürdistan’dan da korkmaya gerek olmadığını böylece, göstermek istiyorduk.
Kitabı beraber yazmayı düşündüğümüz arkadaşım, Orta Asya çalışmalarıyla ünlü bir bilim insanıydı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türk toplulukları arasında ortaya çıkan milliyetçi akımlar, uluslaşma süreçleri üzerine çok değerli araştırmalar yapmış ve o araştırmaları kitaplara, makalelere konu olmuştu.
Sanırım ben onun bu akademik kariyerine ve tecrübesine, her iki halkın barış içinde birarada yaşayabileceğine olan samimi inancına, o da benim bir Kürt olarak yaşadıklarıma, tanıklıklarıma ve tecrübelerime güveniyordu..
Bir Türk akademisyen ve entelektüeliyle, bir Kürt aydını ve siyasetçisi, biraraya gelecek ve biri Türkistan’ı biri de Kürdistan’ı yazacaktı, sonra da bu yazılanlar ortak bir kitap haline gelecekti.
Bu arkadaşım, tahmin etmiş olmalısınız, Prof. Dr. Büşra Ersanlı’dır.
Şimdi KCK’dan tutuklu.
Büşra’nın başlangıç olabilecek bir planlama için bana yolladığı bir iki mail hâlâ mail kutumda duruyor. (Silsem mi acaba?!)
Ne savcılar ne de Büşra’yı tanınmaz hale getirmek için iğrenç bir kampanya sürdürenler heveslensin, bu proje hayata geçmedi maalesef!
Geçseydi ne olurdu?
Kürdistan’ı ve Türkistan’ı yazmak için yapılacak araştırmalar, o araştırmaların belgeleri, yüzlerce doküman, Kürdistanlılar ve Türkistanlılarla ve hatta Kürdoloji ve Türkoloji alanında çalışmaları olan yüzlerce kişiyle yapılacak olan röportajlar, söyleşiler, Büşra’nın didik didik aranıp altı üstüne getirilen evinde bulunacak ve örgütsel doküman muamelesi görecekti.
Sonra da bu ortak kitap projesi muhtemelen, KCK’nın öncülüğünde, bağımsız demokratik Kürdistan için yapılan bir çalışma olarak algılanacaktı.
Bir kitap projesi böylece, “Kürdistan’ın kuruluşuna giden yolu kolaylaştırıcı faaliyetler” kapsamında iddianamede yer alacaktı.
Bu yüzden, iyi ki o kitabı yazmamışız diyorum.
Büşra’nın evliliğini ve akrabalıklarını bir ‘suç’ unsuru gibi sunan bu medya, eğer bu kitap yazılmış olsaydı, ondan geriye kalan dokümanlar üzerinden, kimbilir ne tefrikalar ne dosyalar hazırlayacaktı.
Büşra Ersanlı, Ayşe Berktay ve Ragıp Zarakolu dâhil, KCK’dan tutuklanan birçok insanın siyasi faaliyetlerine bir kısmımızın kefil olması veya olmaması değil sorun.
Bunun pek de işe yaramadığını ve anlamlı olmadığını, hepimiz biliyoruz.
Ama siyasi tercihini Kürt siyasetinden yapmış bir bilim kadınına, reva görülen linç kampanyasının insafla bağdaşmadığını kabul etmemiz lazım.
PKK terör örgütü listesinden çıkarılmalıymış, Kürtlerin yaşadığı yerlerde kamusal hayatı Kürtler yönetmeliymiş, Güney Kürdistan örnek alınmalıymış!
Diyelim ki bu notlar ona herhangi bir seminerde sorulmuş sorular değil, Büşra’nın kendi düşünceleri..
Bu neyi gösterir?.
PKK’nin terörist bir örgüt olmadığına inanan herkes KCK’lı mı oluyor?.
Ya da Kürtler’in yaşadığı şehirlerde kamusal alanı Kürtler yönetecek demek suç mu?
Diyarbakır’ı Kürtler yönetmeyecek de, kim yönetecek, Trakyalılar mı?
Güney Kürdistan’daki gibi bir federasyon talep etmek niçin suç olsun?
Bunu talep eden KADEP’in genel başkanı Diyarbakır milletvekili olarak Meclis’te değil mi?
Doğrusu, İslami medyanın son tutuklamalara ilişkin tutumu, ortaya koyduğu heves, bana değerli dostum Cemal Uşşak’ın bir süre önce geçmişe dönük olarak ve özeleştiri anlamına gelebilecek sözlerini ve açıklamalarını yeniden düşünme fırsatı verdi.
İnsanları peşinen mahkûm etmeye yatkın bir zihniyet kalıbının İslami kesim ve medya içindeki etkinliği bu hadiseyle iyice ortaya çıkmış oldu.
KCK üzerinden bir gelecek tahayyülü hiç olası değil, ama bunu bahane edip bir çeşit şark usulü McCarthy’cilik yapmak, o ne oluyor peki?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.