'İYİ ÇOCUK'LARA KÖTÜ HABER
Hilal Kaplan
17 Nisan 2011 Pazar 10:20
Ergenekon'un son 'şahlanma' denemelerini yaptığı 2005-2008 dönemi, Danıştay cinayetinden Hrank Dink suikastine, Cumhuriyet mitinglerinden e-muhtıraya kadar uzanan geniş bir spektrumda ele alınabilecek olayları içeren karanlık yıllardır.
"Şemdinli olayları" diye bilinen ama esasında derin devletin 'olağan' operasyonlarından biri olarak görünen Şemdinli'deki Umut Kitabevi'nin bombalanması hadisesini iddianameleştirerek dava açan dönemin Van savcısı Ferhat Sarıkaya, Ak Parti döneminde derin güçlere karşı savaş açan ilk cesur savcıdır. Ergenekon davasından Balyoz davasına, 12 Eylül soruşturmasından Diyarbekir Cezaevi soruşturmasına kadar derin devletin pisliklerini ortaya çıkarmaya ahdetmiş takdire şayan savcıların ilkidir.
Hatırlayalım: 2006 yılında Şemdinli'deki Umut Kitabevi'ne yapılan ve bir kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırı sonrası bir PKK itirafçısı ile iki asker halk tarafından "suç üstü" yakalanır. Soruşturmanın ucunu "gittiği yere kadar" süren savcı Sarıkaya, iddianamede Yaşar Büyükanıt'ın Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı olduğu dönemde suç işlemek için çete kurduğu iddialarına da delilleriyle beraber yer verir. Bombalamadan sorumlu olduğu iddia edilen askerlerden birisi hakkında "Tanırım, iyi çocuktur" diyerek medyayı yönlendirmeye kalkışan Büyükanıt'ın da iddianameye girmesiyle Sarıkaya'nın kellesi açıktan istenmeye başlanır.
TSK "yıpratılmaya çalışılıyoruz" minvalinde bir muhtıra yayınlar. Kemal Kerinçsiz gibi avukatlar Sarıkaya hakkında soruşturma açılması için başvururlar. Hükümet sözcüsü sıfatıyla Cemil Çiçek basının karşısına çıkar ve mahkeme Şemdinli iddianamesini kabul etmeden önce şöyle der:
"Bu bir iddianamedir. Mahkeme evrakı yeterli bulmadığı takdirde geri iade edebilir. Ben ve benim hükümetin silahlı kuvvetleri bu ülkenin en seçkin kurumu olarak kabul eder. Orada görev yapanlar saygın kişilerdir. TSK gelenekleri, ilkeleri olan mümtaz bir kuruluşumuzdur".
Ancak hükümetin bile aleyhte çabasına rağmen iddianame kabul edilir. Üstelik mahkeme suçlular hakkında 39 yıl hapis cezası verir. Tabii bu cezayı uygun gören mahkeme görevlilerinin hemen görev yerleri değiştirilir ve mahkeme askerî mahkemeye tevdi edilir.
Sarıkaya ise önce görevden alınır. Ardından "görevini kötüye kullandığı" gerekçesiyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca -Fahri Kasırga'nın karşı oyu hariç- oy çokluğuyla meslekten ihraç edilir. Ülke içinde avukatlık yapmasının bile önü kesildiğinden hukuk diploması işlevsiz hale getirilir.
TSK ve yandaşları, HSYK ile hükümetin suç ortağı olduğu bu adaletsizliğin geç de olsa telafi edilmesi referandum sonrası Türkiye'sindeki görünür müspet gelişmelerden birisi oldu.
Haksız uygulamalara maruz bırakılan Hüseyin Altın ve özel yetkileri elinden alınan savcı Osman Şanal'ın da haklarının iade edildiği haberini sevinçle okudum. Ancak savcı Ferhat Sarıkaya'nın girişte belirttiğim sebeplerle yeri çok başka...
Derin devletin pisliği çok, göreve bence 'kaldığınız yer'den devam edin sayın savcım, hoş geldiniz!
Sayın Başbakan'a küçük bir hatırlatma
"Başörtülü vekil istiyoruz" inisiyatifinin kampanyası hiçbir zaman sadece kendisine ve partisine seslenmemişken "Gerilim siyasetinin tarafı olmayız" diyerek kampanyayı kınayan Sayın Başbakan'a 2007 yılında "Gerilim siyaseti yapıyorlar, neden eşi başörtüsüz bir cumhurbaşkanı adayı göstermiyorlar?" diye eleştirildiğini hatırlatmak isterim. Bu bağlamda, değişimin gerilimsiz olmayacağını en iyi bilen kişi yine Sayın Başbakan'dır sanıyorum. Ayrıca üye dağılımı 10'a 1 statükocuların lehineyken Ak Parti'yi kapatmayı göze alamayan Anayasa Mahkemesi'nin, referandum sonrası üye dağılımı 8'e 9 demokratların lehineyken partiyi kapatacağı gibi mağduriyet argümanlarının da eskisi gibi inandırıcı gelmediğini eklemek durumundayım.
Platformumuzda Ak Parti'ye oy vermeyi düşünen kadınlar da düşünmeyen kadınlar da var. Ancak sayın Başbakan'ın son açıklaması hepimizi eşit biçimde üzmüş ve yaralamıştır. Keşke Sayın Başbakan, 'sahil şeridi'nin ve milliyetçilerin onayını almak, onları kazanmak için harcadığı çabanın yüzde birini bizlerin derdini anlamaya ve bizleri kırmamaya harcamış olsaydı...
Not: Daha parti kapatmaya bile karşı duramayan birinin tutup da bana muhaliflik dersleri vermesi bende sadece "Yaşasın Tayyip Erdoğan!" diye haykırma ihtiyacı uyandırıyor. Ancak hakkaniyette daha ilk derste sınıfta kalmış birisine bu kadar ehemmiyet vermemek gerektiğine kani olup, yukarıdaki hatırlatmayı yapma gereği duydum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.