23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

İSYAN VE SİYASET...

Ali Bayramoğlu

24 Ağustos 2012 Cuma 07:18

Gönderdiği mesajda bir okurum tüm samimiyetiyle şunları yazıyordu: "Demokrat olmaya çalışıyorum ama son saldırılar ve ölümler milliyetçi hislerimi arttırdı, terörün ancak silahla durdurulabileceği inancını yerleştirmeye başladı. Öte yandan, demokrasinin rafa kalkması ihtimalini de aklımdan çıkarmıyorum. Ama terörün artık siyaset kanalları ile çözülebileceğine inancım kalmadı..."

Bu yaygın bir kanaat...

Ve en az şiddet kadar ciddi bir sorun.

Bu tür doğal tepkiler sıcak duygulara, akut yaralara o anda iyi gelir, ama ardından tehlikeye kapı açarlar.

1984'ten bu yana yaşananlar kanıt değil midir?

Sorunu inkar, eşkıya yaklaşımı, dış düşman tezleri, yüzbinlerce askeri bölgeye konuşlandırmak, operasyonlar, sıkıyönetimler, olağanüstü haller, EMASYA uygulamaları, baskı, faili meçhul cinayetler, terör kanunları, düşünce özgürlüğünün önüne set çekilmesi, siyasi partileri kapamak, ülke dışına asker salmak...

Hiç biri derde deva olmadı.

Olmadığı gibi mevcut sorunu büyüttü, hatta yönetti. Başka bir ifadeyle Kürt sorununun toplumsal ve siyasal alanda dışlanmasına, zeminin şiddete kaymasına katkıda bulundu.

Bugün durum çok mu farklı?

Bundan 1,5 yıl kadar önce hükümet de o okurla aynı duygulara kapılmıştı.

Demokratik açılım ve siyaset çabalarının kent örgütlenmesi için PKK tarafından suistimal edildiği, şiddetin bir müzakere aracı olarak kullandığı sonucuna varmıştı.

Ve güvenlikçi politikaların baskın olduğu bir dönem açılmıştı.

Yeni stratejiyi geçen Eylül'de bir yazıda şöyle özetlemiştik:

"Siyasi iktidarın önceliği, alan hakimiyeti sağlamak, Kürt hareketini KCK ve BDP üzerinden siyasi olarak, PKK üzerinden askeri olarak yıpratmak. İktidar çevreleri PKK'nın gücünün fazla abartıldığını, ordunun iç meselelerinden ötürü bugüne kadar PKK'yla çok etkili bir şekilde mücadele etmediğini düşünüyor. PKK'nın tozunu aldıktan sonra, Kürtlerin üzerindeki baskının azalacağı ve siyaset koşullarının doğacağı kanısını taşıyor.

Cemaat polisi, MİT, Başbakan, diğer yetkililer hepsi bu fikirdeydi.

Ve İmralı kapıları kapandı, operasyonlar arttı, KCK davaları BDP'yi kapatmaktan beter etti, siyasi iktidar basın üzerinde denetim kurma girişimlerinde bulundu, Kürt meselesine gönderme yapan soruşturmalar üzerinden düşünce özgürlüğü alanı daralmaya başladı, dil otoriterleşti...

Hükümete yakın isimler kış aylarında bunların işe yaradığını, PKK'nın alanının daraldığını, KCK operasyonlarının sonuç verdiğini, bölgenin kontrol altına alındığını söylerken, bakın nasıl bir noktaya geldik...

Suriye, İran, Ortadoğu dengeleri yüzünden oldu bu, diyenler çıkabilir...

Ama sonuç değişmiyor...

Gaziantep güvenlikçi yaklaşım için tam bir hüsran olmuştur.

Savaş kazanılamıyor, acılar devam ediyor, demokrasi fikri, siyasete inanç her geçen gün yara alıyor...

Sonuç budur...

Soğukkanlı şekilde bir kez daha görmek gerek:

Kürt meselesinde farklı bir noktadayız. Uluslaşan bir topluluk var. Ve bu uluslaşmanın motoru bir anlamda şiddet. Bugün Kürt alanında siyaset ve şiddet bir sarmal olarak eylemler, aktörler, stratejiler düzeyinde iç içe geçmiş durumda...

Mesele iğneyle kuyu kazar gibi bunları birbirinden ayırmak, ayrıştırmak olmalıdır. Bu, siyasi koşullarda, o koşulların öne çıkarılmasıyla mümkün olur...

Anayasa üzerinden Kürt sorununa ilişkin adımlar atmak, Kürt siyasi ve toplumsal alanının çoğul hale gelmesine, yurttaşlığın çoğulculaşmasına yönelik hamleler yapmak bunun araçlarıdır...

Silah bıraktırma, yeni bir toplumsal mutabakat önerme, bunu yaparken Kürt meselesini çözmeyi ve Kürt siyasi alanında çoğulculuğu kollama, teşvik etme, istikamet bu olmalıdır.

Kim ne derse desin başka yol yok...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.