04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

İSTİKAMET: VAHŞET!

Murat Belge

21 Kasım 2015 Cumartesi 03:24

Geçtiğimiz hafta olan iki olay Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ne gibi yönlere savrulabileceğine dair önemli işaretler verdi. Onun için çok kişi şimdi bunlar üstüne yazıyor. Biri, malûm, futbol maçı. Dünyanın çok yerinde stadyumlarda, futbol olayı çevresinde olan işlerin o topluma en fazla kıvanç kazandıracak işler olmamasına alışığız. Bu durum Türkiye’de de bundan çok farklı değildir. Ama bazı durumlarda davranışlar “Türk Standartları”nın da üstüne çıkar. Gene öyle olmuş. Misafir ettiğin adamı ıslıklamak gibi, “takdire şayan” bir toplu tezahürattan sonra, Fransa’da öldürülenler için saygı duruşu da yuhalanmış, ıslıklanmış. Yani Konya stadyumunun tribünlerinde biraraya gelmiş asıl Türk gençliği “Biz öldürülenlerden değil, öldürenlerden yanayız!” demiş.

Dediğim ikinci olay da, gene malûm, polislerimizle ilgili. Havaya silâh sıkma gibi davranışlar bir yana, “grafitti sanatı”nda üstün başarı ödülü hak ettikleri anlaşılıyor.

Bunlara bir de anket eklendi. Bu gibi anketler çok inandırıcı olmayabiliyor ama Türkiye’den cevap verenlerin yüzde sekizinin IŞİD’i desteklemesi, yüzde ondokuzunun ise “fikrim yok” diye geçiştirmesi çok şaşırtıcı değil.

Bu toplumda nüfusun endişe verici bir oranının böyle “değer”lerle varolduğunu biliyoruz. Böyle olmasının birçok nedeni var: aileden alınan bu; hayat koşulları bunu besliyor; eğitimin içinde de yarı gizli biçimde yer alıyor vb. Bunları yok etmek çok güç, belki de imkânsız (bizden çok daha ileride toplumlarda da böyle vahşi ideolojilerin kolaya seferber edilebildiğini görüyoruz). “Yok etmek” belki imkânsız, ama “nötralize etmek” de kolay değil. Onu yapabilmek için de birçok tedbir (kısa- vadeli, uzun- vadeli vb.) almak gerekiyor.

Alınıyor mu tedbir? Besbelli ki hayır.

Tedbir” den kasıt, “Yapma, etme” demek değil tabii. Onu da demeli ama önce ortamı yumuşatmalı.

Hükümet düzeyinde böyle bir çaba başlar gibi oldu sanki. Ama “ortam germe” dediğimiz davranış biçimi, başından beri, hükümet değil Cumhurbaşkanlığı düzeyinden gelen bir şey. Şu aşamada, örneğin şu maç sonrası, Cumhurbaşkanı “Kendi bilmez birkaç yüz kişi”den söz etmek gereğini –nihayet!– duydu. Ama bu, iki güne kadar yeniden palasını savurarak birtakım düşmanlar üstüne savlet etmeyeceğinin garantisi değil. Böyle kaç deneyimden geçtik.

Gazeteler, maça muhtemelen biletsiz alınıp sonra da “nümayiş” yapanların AKP gençlik teşkilâtından olduğunu yazıyor. Böyle davranışları ben “falancalara özgüdür, onlar yapmıştır” diye belirli gruplara mal etmekten kaçınırım, çünkü “taban” dediğimiz yerde hüküm süren ve aslında ciddi ortak özellikler sergileyen şiddet ve düşmanlık kültüründe yetişmiş herkesin benzer şeyler yapabileceği kanısındayım. Ama şu içinde bulunduğumuz somut ortamda böyle eylemlerin AKP dolaylarından ürediği ve ayrıca dozunu artırma potansiyeli taşıdığı açık açık görülebiliyor.

Kurt dişi” edebiyatı yapan polis için zaten başka ne söylenebilir. Bunlar da iktidarın, Erdoğan’ın “Gezi’de destan yazmalarından” bu yana pohpohlanagelmiş memurları. Her türlü kayırılmadan sonra, ne yapsalar yanlarına kâr kalacağından şüpheleri yok, şüphelenmek için nedenleri de yok. Ayrıca, yaptıkları o edebiyatın, kanla taşınan kurt dişi edebiyatının, çirkin bir şey olduğunu düşündürecek bir kültürle ilişkileri olmamış.

Bu edebiyatların yeniden yeraltına inebilmesi için önce bir “barış ortamı” kurulmalı.

Onların bu “kurt dişi” edebiyatı, maça giden AKP gençliğinin pankartındaki “Bozkurt” yazısı, gençliğin ruhunda “Türk- İslâm Sentezi”nin yani “Bozkurt- Osmanlı” birliğinin gerçekleşmekte olduğunu gösteriyor. Böyle bir hedefe ancak kazadımı yürünür.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.