30 Ekim 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin14°C

İŞTE BU ADIM ÖNEMLİ

Nabi Yağcı

25 Ağustos 2011 Perşembe 09:10

Barış çağrısı pek çok kez yapıldı, yapılmalıydı da elbet, ama bu kez olan öncekilerden farklı. Çağrı devlete “operasyonları durdur”, “PKK’ye de “silah bırak” diyor. Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR), Kalımcı Demokrasi Partisi (KADEP) ve ayrıca Nubihar Derneği, MAZLUMDER, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Tabip Odası, Kürt Yazarlar Derneği, Süryaniler Derneği, Diyarbakır Ticaret Odası, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları derneği, TZP Kürdi’nin de içinde bulunduğu 20 siyasi parti ve sivil toplum örgütü yaptıkları basın toplantısında Şerafettin Elçi’nin okuduğu çağrı etkili bir çağrıydı. Basında yer aldığı halde önemi nedeniyle altını çizmek için çağrıya katılan örgütleri bir de ben vermek istedim.

Yapılan yalnızca bir çağrı değildir, bu bir adım ve tavır alıştır. Uçurumun tam kenarında hem devlete hem PKK’ya yapılmış bir uyarı ve aynı zamanda “artık yeter” feryadıdır. Çağrıyı yapanlar Kürt Türk demokrat çevreleri değil Kürtlerdir. Bu önemli.
Tarihi boyunca acı çekmiş ve 30 yılı aşkın süredir çocuklarının ölümünü, faili meçhulleri yaşamış, tezek yedirilmiş, köyleri yakılmış bir halkın aydınlarının, demokratlarının sürece aktif müdahale kararlılıklarının bir işaretidir. Öyle görülüyor ki, Kürt demokratları silahın ve ölümün yarattığı akıl tutulmasına karşı vicdanın ve aklın sesini daha çok yükselteceklerdir. Operasyonların ve saldırıların yarattığı zaman zaman hepimizi saran umutsuzluğa teslim olunmayacağının güçlü bir işareti bu... Zira en tehlikeli toplumsal psikoloji şiddetin karşısında teslimiyettir. Şiddetin amacı da budur zaten.

Öyle görülüyor ki, silahlar konuşmaya devam ederse bu ses daha da güçlü çıkacak ve yığınsallaşacak, sokaklara taşacaktır.

Madalyonun bir de öbür yüzü var. İslamcı çevreler, muhafazakâr demokratlar, barışçı sosyal-demokratlar, liberaller, özgürlükçü solcular ve tek tek insanlar olarak Türk demokrat çevreleri de Kürt demokratlarının gösterdiği kararlı tutumu göstermeliler. Hatta daha fazlasını...

Neden daha fazlasını?

“Ezilen ulusun yaptığı her şey doğrudur” mantığı dün de yanlıştı bugün de. Aslında Marksistler dün de böyle bakmıyor, koşulsuz destek vermiyorlardı. Düne karşı haksızlık yapmamak gerek. Öte yandan dün de geçerli olan bir ayrımın bugün daha da fazla geçerli olduğunu düşünüyorum. Hâkim ulusun solcusu, devrimcisi, demokratı, liberali, özgürlükçüsü olmak, Kürtlerden daha fazla sorumluluk duymayı gerektirir. Dünle ilgili sorumluluğu olmadığı halde bugünün demokrat Almanları nasıl ki Hitler Nasyonalizmi’nin cinayetlerinden sorumluluk duyup insanlıktan özür dilemişlerse bizler de etik olarak benzer sorumluluğu duymak zorundayız. Solculuğumuz, özgürlükçülüğümüz bizi bu sorumluluktan azade kılmaz. Kürt halkına yapılanlardan bizler de sorumluyuz. Hele solculuğun içine Kemalist milliyetçiliğin sızmış olduğunu söylediğimiz yerde hem dünümüz hem de bugünümüzle ilgili bu sorumluluğumuz misliyle artmış demektir.

Dün ne olmuşsa olmuş, bugün daha fazla insan ölmesin diye gelin geçmişi unutup uzlaşalım demek olmaz. Bu olur ama bunu söyleme hakkına Kürtler sahiptir, bizler değil.
Bize düşen ise dünün hesabını vermek ve bugünün Kürt hareketini değerlendirirken bunu unutmamaktır. Kaldı ki, tarihte düne sünger çeken uzlaşmalar kalıcı olmamıştır. Tarihin tortuları her fırsatta yüze vurmuştur. Bu nedenle “uzlaşma” lafından hiç hazzetmediğimi birkaç kez yineledim. Şimdi ihtiyacımız olan şey uzlaşma değil “yüzleşmedir”. Uzlaşma yüzleşmeden sonra gelirse bir anlam taşır. Bu mesele önümüzde yeni anayasa yapma gibi tarihî bir hedef durduğu bugünlerde çok daha önemli.

“PKK şiddeti, terör” bahanesi arkasına saklanılarak yeni anayasanın çoğunlukçu, katımcı değil, kötü uzlaşmaya dayalı çoklukçu bir yaklaşıma hapsedilmesi tehlikesi hiç de az değil.
Başbakan’ın son günlerdeki üslubu bu açıdan kaygı vericidir ve eleştirilmelidir. Bu üslup katılımcı demokrasi anlayışını değil “kadim devletçi” geleneği yansıtıyor. “Devlet baba ne kadar verirse o kadar alacaksınız” anlayışı. Bu anlayış böyle sürerse yapılacak yeni anayasa korkarım ki, daha doğar doğmaz kadük hale gelir.

Başbakan’ın “Yetmez ama Evet” kampanyası boyunca Türk demokrat çevrelerinin de eskisinden farklı olarak kendi kamuoylarını yaratmış olduklarını görmesi gerekir. Bu çevreler yalnız Kürt meselesinde değil, genel olarak demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda verilenlerle yetinmeyecekler, katılımı esas alacaklardır.

Sözün özü, nasıl bir demokrasi meselesi giderek önem taşıyacak.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.