02 Mayıs 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır21°C
  • Ankara17°C
  • İzmir24°C
  • Berlin24°C

İSTATİSTİKLER VE İNTİHARLAR

Murat Kapkıner

14 Aralık 2012 Cuma 08:20

Okulu da sayarsanız ortalama yedi küsur yıl askerliğim var. ’69’da kıtaya katıldığımda 18 yaşımdaydım. Erler de benden büyüktü ve onlara ağabeylerimmiş gibi de davranırdım.

Askerlikten hep Namık (Çınar) Ağabey bahsedecek değil ya; bizim de bir iki lafımıza, izin verilmeli herhalde. Benim, Askerlikle, kıtayla tanışmamla öteki eratın tanışması arasında bir fark yok. Onlar da ben de analarımızın kucağından Peygamber Ocağına gelmiştik.

(Başka birlikleri, başka tarihleri bilmiyor ve salt kendi gördüklerimi söylüyorum; tüm TSK’yı tenzih etmek isterim.) 90 derece eczacı alkolü içildiğini, 24 saat kadar kumar oynandığını, oynayanların (tabur komutanıyla oynamışlardır) ertesi gün yoklamada, şakalarla, kumar istirahatlısı sayıldığını, ve oğlancılığı, evet o ve sonra ki birliklerimde, hayatımda ilk kez gördüm ben. Bunlar erler değil; Subay astsubaylardı.

Anadolu’da askerlik anılarından geçilmez. Hele susturmazsanız, sabaha kadar hasretle anlatırlar. Neyi mi mesela: komutanlarından yedikleri dayakları. Evet ben şimdiye kadar askerde yediği dayak yüzünden eski komutanına, orduya öfkelenen bir tek Anadolu çocuğu görmedim. Çünkü onlar zaten davul-zurnayla askere gönderilirken dayak yemek için gönderildiklerinin bilinci ve övüncündedirler.

Ağa, bir gün köyün en biçare delikanlısıyla ilk kez karşılaşmış ve güler yüzle, “N’aber lan eşek sıpası” demiş. Genç, coşkuyla köyü dolaşıp herkese muştulamış: “Ağa bana eşek sıpası dedi. Ağa bana eşek sıpası dedi.”

Geçende Genelkurmay’ın sözcüsü durumunda, GATA Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Nahit Özmenler, intihar eden askerler konusunda doğrularla yanlışları telbis eden bir savunma yaptı TSK için.

En önemli dayanaklarından biri istatistiklerdi: Eskiye göre son yıllarda (veya yılda) orduda intiharlar azalmış. Eskiden şu kadar intihar varken şimdi şu kadarmış. Gene “Sarışın Mantık” başlıklı makale aklıma geldi. Bu da herhalde Kurmay Mantık.

Zamanında “İstatistiklerle nasıl yalan söylenir” başlıklı bir bilimsel makale okumuştum. Yakınlarda da okuduğum en kıymetli kitaplardan biri olan Olasılıksız’ı.

Stephen Hawking
’in de hakkında övgüyle bahsettiği kitabın en önemli konusu, iş bu istatistiklerdi ve özetle şunu diyordu: “İstatistikler, hiçbir zaman yaşam ve başarı için ölçüt değildir; çünkü yaşam her zaman istatistikleri yalanlamıştır.” Evet, böyle diyordu kitap, ama bitirip kapattığımda: Kader demiştim nedense. Bu benim kader anlayışım absürd ve biraz kâfirce ve fakat doğrudur: Tanrı’nın kullarına zulmetmediğini, kulların birbirine zulmettiğini Kur’an’dan ve deneyimlerimden öğrenmişsem de, aynı zamanda, Tanrı’nın her zaman bizi döveceğini, bozum edeceğini de öğrenmiş bulunuyorum.

Hoca’ya göre, (tabip generaldi galiba) toplumun genel ortalamasına da denk düşüyormuş istatistikî(!) asker intiharları: Hâlbuki doğrusu, askerlikte sıfırlanmalıydı intiharlar.

Külliyen yalan. “Dayak yiyip ileride çocuklarıma anlatacağım güzel anılarım olacak” diyen biri, tarladan, sabandan, taş ocağından, kömür ocağından vs. giden çocuğa askerlik zor gelmez. Ayrılıksa tatlı bir hüzündür ve sadece hayatın bir gerçeğidir.

Asker şen olmak lazım gelir.
(Hayır, Tamer Abi! Tümce böyle.)

Neden? Asker samimi derviş gibidir. Anılan derviş, kendisi bir tek odağa, Tanrı’ya itaat ettikçe, inanmıştır ki, onun bütün dünya işlerini Tanrı üzerine almış; onu dünyanın bütün külfetinden muaf tutmuştur.

Erin yasada tanımı da böyle: “Bütün ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılandığı rütbesiz asker.”

Bu asker bir tek şey yapacak, emirlere uyacak; bunun karşılığında bütün dünya endişesi, duhulü itibariyle ortadan kalkacaktır. Sorumsuzluk; Cumhurbaşkanları gibi. Ve cennet gibi bir şeydir; derviş de er de böyle hisseder. Hissetmesi gerekir.

Ama askerimiz intihar ediyor. Hoca’nın dediği gibi orduya, literatürde kayıtlı, bir psikozla gelen üç beş kişiyi saymazsak, gerçekten böyle hissetmesi gerekir: savaşıyorsa daha mutludur; şehit olacaktır.

Bence tanı, bakış açısından ötürü konamıyor. Kötü muameleden dayak vs.’nin anlaşılması, fevkalade yanlış bir çıkış noktası; yukarılarda anlattım.

Anadolu çocuğuna yapılacak kötü muamele bu değil. Onun değerlerinin aşağılanmasıdır.

Ağlayarak geldi er: “Komutanım ben evliyim. Filan üsteğmen avradıma sövdü. “İki tane çakamadın mı” demiştim.

Bir çocuk, Peygamber Ocağı diye gittiği yerde, anasından öğrendiği dilin yasak olduğunu, komutanlarındaki alkolizmi, kumar istirahatını, oğlancılığı, inandığı veya anasından öğrendiği hiçbir değere saygı duyulmadığını, adaletsizliği görürse depresyona da girer, intihar da eder. Çünkü depresyon, esasen, bireyin kendi değerleriyle, içinde bulunmak zorunda olduğu toplumun değerlerinin çatışmasından oluşur.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.