İSMAİL VE HRANT
Ece Temelkuran
14 Ekim 2009 Çarşamba 12:17
'...Şimdi bir arpa boyu yol kat etsek, bu toprağın hayaletleri az gidecek uz gidecek, belki de hiç beklemediğimi kadar çabuk dinecek öfkeleri. Biz ve onlar, hayaletlerin çocukları olmaktan kurtulacağız o zaman. O zaman ölüler, değil, yaşayanlar konuşacak. Ölüm susacak, hayatın sesi duyulacak.'
('Ağrı'nın Derinliği, sf. 202)
Meclis'teki 'eski kurtlara' bakıyorum. Ne zaman 'açılımlar' konusunda konuşsalar yüzlerinde 'Taşı da gediğine koydum ya, gam yemem' bir ifade, dudaklarında 'Kılçığımı attım, rahatladım' bir büzüşme. Bir sakil muzaffer coşku her seferinde. Onlar, hayaletlerin çocukları. Bu topraklarda akmış bütün kan için üzülenlerin değil, kanı kantara vuranların çocukları... Onlar konuşunca öfkeli hayaletler konuşuyor, insanlar değil. Onlar konuşunca ölüm konuşuyor sanki, hayat değil. Ne zaman konuşsalar, bu toprağın hayaletleri yeni ölümleri çağırıyor.
Abluka kardeşliği
Bursa'daki maç bugün binlerce polisin gözetiminde oynanacak. Silahların ablukasında başlayacak bir kardeşlik hikâyesi, tedirgin mi tedirgin. Parmaklar silahların emniyetinde beklerken kardeşlik ne kadar olur, bugün göreceğiz. Elbette kolay değil küfürlerini bile 'Ermeniler' üzerine kurmuş bir ülkenin bir günde her şeye yeniden başlaması, hikâyelerini, belleğini, kalbini temizlemesi.
Ama şunu bilmeli o tetikteki eller:
O Ermeni çocuklar o sahaya nasıl bir kalple çıkıyorlar? İçlerinden ne geçiyor, nelere rağmen buraya geliyorlar? Burada öfkesini, endişesini dizginleyemeyenler, Ermenilerin kalbinden ne geçtiğini bilmeli.
Türkiye'ye gelmekten korkar bir Ermeni. Kesilip öldürüleceğini düşünür, hatta inanır buna. Bu, son derece somut bir korkudur. Kendini ihanet etmiş hissedebilir. Halkının acısına ihanet edip etmediğini tartar kalbinde. Barışırsa, tıpkı burada nasıl bir korku varsa 'ulusun' yitirilmesine dair, kendi halkını yitireceğine dair bir korku duyar. Bunlara rağmen gelir bir Ermeni buraya. Kardeşliği ve hayatı, düşmanlığa ve ölüme tercih eder, içini kanırta kanırta.
Düşmanlıktan vazgeçmek
Korku, korkutucudur. Ama insanın kalp matematiği tuhaftır. İnsanlar korkularından kurtulmaktan da korkar aslında. Bugün, Türkiye'de yaşanan bu. Ermenistan'da da bu yaşanıyor. Bunu, Erivan'dan Los Angeles'a kadar bütün Ermeni diasporasının kalbine yakından bakmış biri olarak söylüyorum:
Korkuların yeri boş kalınca uğuldar ve insanların kafası karışır. Kafa karışıklığını, dostluğun ve barışın koşulsuz güveniyle doldurmazsanız uğultu insanları ele geçirir ve öfke yeniden, bu kez yanlış kullanılmış antibiyotikle güçlenmiş mikroplar gibi geri gelir.
Arpa boyu
Birkaç gündür şoven yayınlar yapan televizyonlara bakıyorum. Hitap edecek, kışkırtacak, galeyana getirecek kalpler arıyorlar. Neredeyse 'Ermenistan Milli Takımı'na saldırın' demedikleri kaldı. Çok müdanasız sözleri. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Gül Çankaya tepelerinden inip Bursa'daki 'çocuklara' olay çıkarmamaları için ikna konuşmalarına gitmek zorunda kalıyor. Barış 'arpa boyu yol' ile ilerliyor yani, savaş çorap söküğü gibi.
Kurban edilen İsmail
Öfkeyle karılmış bir kalbi olan bir ülkeyiz biz. Kalbimizin barışa temrini zayıf. Aklımız, dilimiz öyle çalışmayı ezberlememiş, şimdi yeni bir dil öğreniyoruz. Kırık dökük konuşacağız önce, sonra sökeceğiz bu yeni dili. Olmaz denenler oluyor şimdi. Daha çok olacak, şimdi olmaz dediklerimizin de sırası gelecek. Ve bütün bunlara her seferinde acı acı gülümseyecek birçok insan, tıpkı benim gibi.
Tutamıyorum kendimi bütün bu olup bitenlere, sürecin ne kadar hızlı ilerleyebildiğine bakarken. 'Demek ki' diyorum, 'Bir kurban kesmeleri gerekiyormuş bu dostluk için'. Hrant'ın kanını alnımıza sürmemiş gerekiyormuş. Bir garip İsmail'in ölmesi gerekiyormuş... İki halkın ortak oğlu, güzel oğlu, öfkenin tanrılarına armağan edilmeliymiş. Kederle seviniyorum Ermenilerin ve halkımızın barışmasına bakarken...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.