İSLAMCILIK VE MUKADDESATÇILIK
Mücahit Bilici-
07 Haziran 2014 Cumartesi 09:03
İslamcılıkbir açıdan liberalizm veya sosyalizm gibi köksüz bir uluslararası entelektüel harekettir. İnsan ve kâinat gerçekliklerini soyut bir modern akılcılıkla tarife çalışan İslamcılık, endişeli hatta öfkeli bir Müslüman akılı temsil eder. (Hatalarından sadece bir tanesi İslam’ı bir kimliğe indirgemesidir). Evet, İslamcılık akılcıdır. İslamcılığın kitlesellikte karşılığını bulamayan orantısız entelektüel başarısının sebebi de bu akılcılığıdır. İslamcılığın kendine ait bir duygusu yoktur (sömürgecilik karşıtı öfke dışında). Pek çok açıdan İslamcılık bir sınır ideolojisidir. Elit bir modernizmi, bir Batı-bağımlı Müslüman milliyetçiliğini temsil etse de tutunduğu dallar Batılı post-modern teoriler ve Batılı kavramsal çerçevelerdir. (Mesela, İslamcılığın kendini solculuğa yakın hissetmesi, tarzını ödünç alması ve solculuğun dindarlar içinde akıllı ve konuşulabilir bir grup olarak İslamcıları bulması bir tesadüf değildi). Dolayısıyla İslamcılıkta Müslüman’a çalışan (ama ne kadar Müslüman olduğu şüpheli) bir akıl vardır. İslamcılıkta ciddi bir halk kitlesi ve halkı getirecek duygu yoktur. İslamcılık fikir ve entelektüel sermaye üretiminde başarılı oldu. Aynı şey şiir, sanat ve hatta popüler siyaset noktasında söylenemez.
Türkiye’de 60’li, 70’li yılları şekillendiren ve hatta 80’lere de sarkan bir diğer önemli akım ise “mukaddesatçılık”tır. Almanların romantik maneviyatçı milliyetçiliğinin uyarlanması ile yerli yahut milli hâle gelmiştir. Sağ- sol çatışmasının, anti-komünist galeyanın canlı tutarak kitleselleştirdiği bir akımdır. İslamcılık sağ- sol ayırımını büyük ölçüde parçalasa da mukaddesatçılık, pürüzsüz bir sağcılığa tekabül eder. Yıllarca pek çok dindar Türk/iyeli kendisini “milliyetçi mukaddesatçı” olarak tarif etmiştir. Mukaddesatçılık, ulusallaştırılmış bir dini ve kendi uydurduğu efsanelere inanan millici bir duyguyu ifade ediyor. Milliyetçi olan mukaddesatçılığın Türkiye’deki neredeyse tüm dinî grupları ve eğilimleri etkilediğini, çoğunda ise belirleyici damar hâline geldiğini söyleyebiliriz. Bu akımın tipik alametleri Osmanlıcılık, Ayasofya sembolizmi, Türk-İslam özdeşliği veya sentezidir. Mukaddesatçı etki hem Erbakan’ın “Milli” Görüş’ünde hem de Nurculuk’ta özellikle de Gülen Cemaati’nde etkili olmuştur.
İslamcı olmayan mukaddesatçılıkmümkün olduğu gibi mukaddesatçı olmayan İslamcılıklar da vardır. İslamcılık ve mukaddesatçılığın nispeten cem edildiği siyasi çizgilerden birisi Erbakan’ın çizgisiydi. İslamcı olmayan bir mukaddesatçılığı ise mesela Gülen Cemaat’inde ve kendini sağda konumlandıran muhtelif dindarlık formlarında görüyoruz.
Bugün daha önce hiç olmayan bir ölçekte İslamcılık ile mukaddesatçılığın kesişim enerjisinin ortaya çıkışı ile karşı karşıyayız. Mukaddesatçı bir İslamcılık veya İslamcı bir mukaddesatçılıktır bugün Türkiye’ye hâkim olan siyaset. Geçen dönemki Hükümet- Cemaat koalisyonu esasen bu ortaklığın ilk versiyonuydu. Fakat Cemaat Hükümet için bir tehdit olarak algılandığı için Cemaat’in hariçte kaldı. Diğer tüm irili ufaklı gruplarla yeni bir mukaddesat koalisyonunun kurulduğunu görüyoruz.
Eskiden, devletten korkmayıp, onu bir gün elde etmek isteyen İslamcılık, devletten korkan ve devlete tapan mukaddesatçılığı fazla milliyetçi (gayri enternasyonel), hurafeci (çocukça) ve gayri eleştirel (geleneksel) bulur, cahiliyeden sayardı. Mukaddesatçılık ise İslamcılığı fazla militan, gayri milli (yer-siz) ve devrimci (gayri muhafazakâr) bulur, ona mesafeli dururdu. Bugün bu mesafe kapandı.
Siyasi zaruretler ve pragmatik yolculuk, İslamcılığa, mukaddesatçılığı gerekli bir popüler duygu ve sembolizm madeni olarak göstermiş ve sahiplenmesini sağlamıştır. Bu buluşma İslamcılığın Müslüman milliyetçiliğinden öte Türk milliyetçiliği ile özdeşleşme sürecine de tekabül eder. İki çizginin romantik görünen akıl evliliği: İslamcılığın halka ve duyguya ihtiyacı vardı, mukaddesatçılık bunu sağladı. Mukaddesatçılığın şa’şa ve milli gurura istihası vardı, İslamcılık bugün onu doyuruyor.
Normalde İslamcılığı beğenmeyen ama devletin elini öpen mukaddesatçılık, öptüğü elin sahibi olarak İslamcılıkla karşılaşır karşılaşmaz ona, devlete hürmet eder gibi hürmet etmeye başladı.
Bu iki akımın örtüşmesinin ön plana çıkardığı bazı meseleler var: Mesela ittihad-ı İslam (İslam dünyasının --elbette ki Türklerin liderliğinde-- birlik ve dayanışması) gibi. Bugün itibariyle, Mavi Marmara İslamcılığın uluslarla ilişkiler hamlesiydi, normalde bu tarz bir maceracılıktan çekinir olan mukaddesatçılık buna sahiplendi. Ayasofya'yı açmak ise mukaddesatçılığın asırlık hayalidir, onu da İslamcılık yapacak. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi kitleleri mest etmek için dağıtılması kuvvetle muhtemel olan Ayasofya armağanı ile birlikte İslamcılık ve mukaddesatçılık simbiyotik ilişkisi zirve yapacak demektir. Eğer bu aralar İslamcı medyada Necip Fazıl Kısakürek güzellemeleri görürseniz, bu da bir tesadüf olmayacaktır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.