22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

İSLAMCILAR BU HİKAYEYİ NEDEN SEVİYOR?

Nuray Mert

12 Kasım 2014 Çarşamba 08:50

Bugünkü Ortadoğu’yu Birinci Dünya Savaşı mı şekillendirdi? İslamcılar bu hikayeyi neden seviyor?

Hepimiz bir şeyler keşfetmek için tarih okuruz. Ama kimimiz kafamızdaki sorulara cevap bulmak adına öğrenmekten hoşlanmadığımız şeylerle yüzleşmek de dahil, geçmişin bilgisiyle didişir, bazen cevap bulmaktan ziyade daha fazla soruyla boğuşmayı göze alır. Kimimiz ise kafamızdaki cevapları teyit etmek için geçmişi didiklemek yerine geçmişi kurgulamak yolunu seçeriz.

Sonuçta, her durumda geçmişin bilgisiyle bugün arasında bağ kurmak peşindeyizdir, ama ne kadar ön kabullerimizi mümkün mertebe terk etmeyi göze alarak geçmişi didiklemeyi göze alırsak, bugüne ve insana dair intibalarımız o denli derinlikli olur.

Karikatürleşmek

Geçmişi karikatür, şablon düzeyinde kurgularsak, bugünü de ancak karikatür düzeyinde kavrayabiliriz. En kötüsü, bu yoldan gidersek, bir gün kendimizi o karikatürün içinde bulur, karton karekterlere dönüşürüz, sadece gülerler bize.

Diğer taraftan, tarih okumak, çoğu zaman sadece bireysel bir düşünce serüveni değildir. Geçmişe ilişkin okuma kalıpları/söylemler siyasal mahiyete sahiptir ve bunlar çoğu zaman bugüne dair meşruiyet arayışlarının ürünü kaba kurgulardan ibarettir. Kurgularımız ne kadar kaba ise karikatürleşmemiz o denli kaçınılmaz olur.

Varsa yoksa Sykes-Picot

Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıl dönümünde, bu yıl boyunca Batı dünyasında Büyük Savaş’a dair ilgi canlandı. Türkiye’nin gündemine boğulduğumuz için bizde aynı oranda bir ilgi oluşmadı. Ancak, yüzüncü yılı dolayısıyla değilse de son yıllarda Ortadoğu konusu vesilesiyle bizde de Birinci Dünya Savaşı sık sık anılır oldu.

Ancak, anladığım kadarıyla, bu konudaki ilgi ve bilgi büyük ölçüde Sykes-Picot anlaşmasıyla sınırlı. Varsa yoksa, Fransa ve İngiltere’nin savaş esnasında Ortadoğu topraklarını aralarında pay ettikleri bu gizli anlaşma. Kuşkusuz, bu anlaşma modern Ortadoğu’nun şekillenmesinde bir dönüm noktasıydı. Ancak, bundan sonrası iddia edildiği kadar basit değil.

Bizim bu anlaşmaya ilişkin ilgimizin nedeni belli: Osmanlı’nın Arap vilayetleri Birinci Dünya Savaşı sonunda tamamen kaybedilmiş oldu. Bir süre önce Türkiye Ortadoğu’da büyük rol oynamaya soyununca ister istemez bu tarihe dair ‘hatıralar’ canlandı. Hem ne canlanma, Ortadoğu adeta bize ‘vadedilmiş topraklar’ sayılmaya başladı.

Doğrular ve yanlışlar

O halde, şu tedavülde çok dolaşan tarih iddialarına biraz göz atmakta fayda var. Birincisi, Osmanlı’nın Arap vilayetlerinde en büyük toprak kaybını Büyük Savaş’la yaşadığı doğru, ama bu, Osmanlı’nın uzun süren çözülmesinin son noktasıydı.

Savaştan uzun süre önce, Osmanlı Devleti, Libya hariç Kuzey Afrika hakimiyetini yitirmişti. En önemlisi Mısır’ı epeyce bir zamandır İngilizler yönetiyordu. Lübnan’a özerk statü ta 1860larda verilmek zorunda kalınmıştı. Doğrudan Osmanlı idaresi altında kalan Arap topraklarında özellikle Suriye merkezli Arap milliyetçiliği belli bir olgunluğa ulaşmıştı, vs. İlgilenen olursa bu listeyi uzatıp detaylandırmak mümkün.

Sınırları güç belirler

Evet, Sykes-Picot iki Batılı güç arasındaki paylaşım doğrultusunda yeni bir harita çizmişti, ama bırakalım artık şu ‘yapay sınırlar’ edebiyatını. Politik sınırlar hep yapaydır, ne topografyayla ne insan coğrafyasıyla ne mezhep ne kavimle, sadece güçle belirlenir.

Osmanlı da böyle yapmıştı. Kılıçla sınır çizmişti. Çoğunluğu Müslüman bir coğrafyayı Müslüman bir hanedanın yönetmesi daha meşru bulunabilir, ama tartışmasız biçimde meşru sayılmaz. Nihayetinde, Osmanlı sınırları dışında milyonlarca Müslüman yaşıyordu ve Osmanlı sadece gücünün gittiği yerleri yönetiyordu.

Osmanlı farklı mıydı?

Diğer tarafta, bölgedeki mezhep ayrışması/dışlaması veya gerilimi modern ulus devletler tarihinin sonucu değildir, doğrusu tam tersidir. Modern Irak yönetiminde, bilhassa Saddam Hüseyin döneminde azınlık olan Sunniler baskındı da Osmanlı döneminde farklı mıydı?

Osmanlı bir Sünni devletti ve Şii nüfusu gerek Irak, gerek Lübnan’da baskılıyor, yönetimin dışında tutuyordu ve böyle olması, geleneksel bir devlet için gayet tabii idi. Yani mezhep taassubu, istisna değil, resmi ve esastı. Ayrıca Irak, tarihi boyunca İran-Osmanlı rekabetinin çatışma sahnesi oldu, taraflar doğal sınır değil hakimiyet peşinde defalarca sınırları değiştirdi.

Şablon tarih bilgileriyle…

Gelelim, Ortadoğu’nun bügünkü siyasal haritasının veya siyasal ortamının Birinci Dünya Savaşı tarafında belirlendiği iddiasına. Ne yazık ki, bu iddiada bulunanlar şablonlar dışında tarih bilmeyenlerden oluşmuyor. Tuhaftır ciddiye alınması gereken bazı tarihçiler de aynı klişeyi tekrarlamaktan çekinmiyor. Modern siyasal sınırların Birinci Dünya Savaşı sonrası şekillenmiş olması başka, bugünkü veya yakın geçmişin siyasal tablosunun bu tarihle belirlenmiş olması başka şey.

Geçmişe bakarken yüz yıllık bir süreç hiç yaşanmamış gibi davranamayız. Nitekim doksanlı yıllara kadar Ortadoğu’daki güç dengelerinde asıl belirleyici olan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarıdır. Bu savaşla eski emperyal güçler olan İngiltere-Fransa yerini iki süper güç olan ABD ve Sovyetlere bıraktı. ‘Arap Soğuk Savaşı’ denilen dönemde yaşanan birçok gelişme bu rekabet çerçevesinde anlaşılmak gerekir. Ama o kadar basit de değil, Arap toplumlarının modern tarihinin iç dinamiklerini görmezden gelmek ancak oryantalist bir yaklaşımın ifadesi olabilir.

Dahası, bırakın Birinci ve hatta İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını, bakın daha Soğuk Savaş bitmeden önce İran İslam Devrimi de bölge siyasetinde çok önemli bir kırılma ve yeni fay hatlarının oluşmasına neden oldu. Doğrusu, bugün yaşananlar en çok da İran merkezli ittifak sistemiyle Batı müttefiki Sünni cephe arasındaki gerilimle izah edilebilir ki şimdi bu tablo da değişmeye yüz tutuyor.

Osmanlı hayali

Hal böyleyken, Ortadoğu tarihini yüzyıl öncesinde sabitlemenin bilgisizlik dışında çok daha önemli nedenleri var.

Bunlardan birincisi, Türkiye’de AKP iktidarıyla canlanan ve başlarda Batı dünyası tarafından da, özellikle İran’ı dengelemek için teşvik edilen neo-Osmanlıcılık siyaseti. Ben buna ‘Osmanlıcı Oryantalizm’ de diyorum, zira bu söyleme bakarsanız Arap dünyası Osmanlı idaresi sonrası donup kaldı, sorunlara gömüldü ve nihayet Osmanlı hayaline geri döndü.

‘Soğuk’ gerçekler

Diğer taraftan, bu söylem muhafazakar ve İslamcıların Soğuk Savaş süresince sol siyasetlere karşı Batı dünyasının en sadık müttefiki oldukları gerçeğinin, bu yüzyılı paranteze alarak üzerini örtüyor. Ve bence Soğuk Savaş döneminin bunca es geçilmesinin asıl nedeni bu.

Aslında işin bir de Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde yaşananlar tarafı var.

Bu dönemi de kimse hatırlamak istemiyor, çünkü o zaman da gerek Arap milliyetçileri, gerekse başta Hacı Emin Hüseyni olmak üzere, sonradan İslamcılığın önderi olacak figürler Nazi Almanyası ile ittifaka giriyor. İsrail’in kuruluş sürecinin Arap dünyasında yarattığı büyük rahatsızlık bu ittifakı açıklar nitelikte, ancak bu izah bir büyük savrulmayı görmezden gelmemizi gerektirmiyor.

Son olarak, Ortadoğu’da İsrail’in kurulmasına en çok itiraz edenlerin, Filistin mücadelesi Hamas’a gelene kadar sol siyasete kaydı diye uzak durması, hatta Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Ürdün kolunun 1970’deki Kara Eylül’de Ürdün devletinden yana tavır takınması, hep Soğuk Savaş döneminin cilvelerindendir. Türkiye’de çıkan İslamcı-muhafazakar dergilerde de, Ürdün ordusunun binlerce Filistinliyi öldürmesine karşı pek ses çıkmadığını biliyoruz.

Kurnazca ama akıllıca değil

Birinci Dünya Savaşı sonrası bu denli hassas konuları gündeme getireceği için, İslamcı-muhafazakar kesim için en iyisi tarihi Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde dondurmak. Öyle görünüyor. Kurnazca ama pek akıllıca değil, çünkü sadece vicdanen en doğrusu değil, en akıllıcası geçmişle yüzleşmektir.

Hem unutmayın, ne kadar kaçarsanız o kadar arkanızdan kovalar. Hem her zaman hoşlanmadığınız şeylerin üzerini örtecek gücünüz olmayabilir. İşte o zaman yüzleşme haysiyetini yitirip acıklı olur. (diken.com.tr)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.