IŞIK
Ahmet Altan-
06 Temmuz 2012 Cuma 08:20
İsviçre’deki araştırmayı müthiş bir ilgiyle izliyorum.
Doğanın mucizeleri ve o mucizelerden biri olan “insan zekâsının” evreni anlamak için gösterdiği muhteşem çaba beni gerçekten büyülüyor.
Evrenin büyük bir patlamayla başladığını kabul ediyor insanlık, uzayda “patlamanın olduğu bölgede” saptanan “ısı farkı” bu teoriyi doğruluyor.
Nedenini bilemediğimiz bir patlama oluyor, trafik kazası geçiren bir benzin tankeri gibi patlıyor “bir şey”, o patlamayı seyrettiğinizi düşünün, ısı ve ışık yayılıyor ortalığa sonra o ışığın içinde rengârenk kürecikler belirip dönmeye başlıyor.
Patlamanın yarattığı ısı ve ışık “maddeye” dönüşüyor, güneşler, yıldızlar, gezegenler, galaksiler, nebulalar oluşuyor.
İnsanoğlu “neyin patladığını, niye patladığını” sorgulamıyor.
Bunu “şimdilik” anlayamayacağını düşünüyor.
O patlamadan sonra “ışık” nasıl maddeye dönüşüyor, bunu kavramak için uğraşıyor.
Ne oldu?
Bunun için aralarında en ünlüsünün Higgs olduğu birkaç bilimadamı bir teori ileri sürüyor.
“Küçük parçaçıklardan” oluşan bir alan var, bu alanın içinden geçen ışığa bu parçaçıklar yapışıyor ve ışığın bir “kitle”, bir ağırlık kazanmasını sağlıyor.
Bu “küçük parçaçıklara” da bilimadamları “Higgs bozonu” ya da “tanrı parçaçığı” adını takıyorlar. İsviçre’de binlerce bilimadamı, uzun yıllarını
harcayarak, “büyük patlamanın” küçük bir örneğini gerçekleştirdi ve orada ışığı maddeye çeviren “küçük parçaçığı” buldu.
Kainatın nasıl oluştuğunu ortaya çıkarmış oldu böylece.
En azından benim anladığım bu, yanlış anladıysam yarın fizikçi dostlardan “siz bir aptalsınız” yargısının en zarif biçimde dile getirilmiş biçimlerinden oluşan mailleri alırım.
O “parçaçığı” bulunca, bir anlamda “ışığı maddeye çevirecek” ortamı yaratma imkânını da bulmuş oluyor insanlık.
Uzay Yolu dizisinin şu meşhur “ışınla beni Scotty” repliğinin gerçekleşmesi için önemli bir adım atılmış oluyor.
Henüz “insanın ışığa” nasıl çevrileceğini bilmiyoruz anladığım kadarıyla ama insanı ışığa çevirebilirsek “makinenin öbür ucunda” o ışığı yeniden maddeye çevirebilecek bir “enerji alanı” oluşturmanın ilk bilgilerine sahibiz artık.
Gerçi maddeyi ışığa ve ısıya çevirebiliyoruz, “atom bombası” deniyor ona ama insanı aynı yöntemle ışığa çevirirsek onu yeniden eski haline getirmek herhalde zor olur.
Neticede “maddeyi ışığa” çevirmeyi becerebilecek ve ışığın maddeye nasıl dönüştüğünü anlayacak kanıtları bulacak bir düzeye erişmiş oluyor insanoğlu.
Tanrısal bir oyuncağa benzeyen evrenin oluşmasındaki o eğlenceli sırlardan birini daha çözüyoruz.
Bu görkemli “lunapark” niye yaratıldı, elbette bunun cevabını bilmiyoruz.
Zaten insanlık, “niye” sorusunu bırakıp “nasıl” sorusuna odaklanarak sırları çözmeye çalışıyor.
“Niye oldu” diye sorduğunda bir cevaba ulaşacak aletlere henüz sahip değil.
Ama “nasıl” diye sorduğunda artık bazı cevaplar bulabiliyor.
Adım adım büyük yaradılışın şifrelerini çözerek ilerliyoruz.
Bunu çözen “zekâ”, evrenin kendisi kadar büyük bir hayranlık uyandırıyor bende.
Evrenin yaradılışına şaştığım kadar, o yaradılışın sırlarını arayan zekânın sonsuzluğuna da şaşıyorum.
İnsanoğlunun bu zekâsı o rengârenk evrene yakışıyor.
O evrene benziyor.
Ama biliyorsunuz her renkten güneşin, yıldızın, galaksinin içinde dönüp durduğu evrenin bir de “karadelikleri” var.
Evrenle uyum içinde gözüken zekânın da “karadelikleri” oluyor elbette.
İnsanoğlunun yaşama serüvenine baktığınızda insan zekâsının içinde “güneşleri” de görüyorsunuz “karadelikleri” de.
Güneşler ve karadelikler her toplumda var.
Ama bazılarında “güneşler” fazla, bazılarında “karadelikler”.
Kendi toplumumuzu merak edip de biz bu büyük zekâ yelpazesinin neresindeyiz diye sorarsak, cevabını da herhalde kıyaslamalarda buluruz.
Şunu sorabiliriz:
İsviçre’de “büyük patlamanın” yeniden yaratıldığı ve “tanrı parçacığının” bulunduğu gün Türkiye’de neler oldu?
Devletin “dere yatağına” yaptığı binaları sel bastı, on insan boğularak öldü.
Yöneticiler, “kabahatın kendilerinde değil, çok yağan yağmurda olduğunu” söylediler.
PKK yöneticisi Murat Karayılan, Avni Özgürel’e yaptığı açıklamaların yanlış anlaşıldığını, hiç de o kadar barışa meraklı olmadıklarını, karakol da basabileceklerini, savaşı da sürdürebileceklerini yeni bir açıklamayla duyurdu.
PKK’nın içinde bir “çatlak” olmadığını, Duran Kalkan’ın söylediklerinin doğru olduğunu, iki yıldan beri sürdürdükleri strateji nedeniyle “AKP iktidardan devrilmediği sürece” her türlü barışa karşı çıktıklarını, Apo’nun “ev hapsine çıkmasını” istemediklerini, doğrudan serbest bırakılmasını talep ettiklerini öğrendik.
Dışişleri bakanımız, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in seçimleri kazanmasının “bizim” büyük zaferimiz olduğunu bildirdi.
Hükümetin yeni çıkardığı bir yasayla paşaların yargılanmasını zorlaştırdık.
İsviçre’de tanrı parçaçığı bulunurken Türkiye’de olan bu.
Güneşlerle karadelikleri de
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.