IŞİD TUZAĞI
Bayram Bozyel
23 Temmuz 2015 Perşembe 13:29
IŞİD’in 20 Haziran 2015 tarihinde Suruç’ta gerçekleştirdiği katliam, IŞİD’in mevcut durumunu ve hedeflerini anlamak ve ona karşı alınması gereken tutumu belirlemek bakımından üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu.
IŞİD ilk ortaya çıktığında hızlı, baskın ve ani sonuç alıcı savaş taktikleriyle kendinden söz ettirdi. Kısa denilecek bir zaman dilimi içinde varlığını ve etkinlik alanını sıradan bir örgütünkinden bir devlet boyutuna taşıdı. Irak’ta ve Suriye’de ele geçirdiği coğrafya ve kurduğu etkinlik alanı bu her iki devletin sahip olduklarını fazlasıyla aştı. IŞİD bir yıllık zaman zarfında Ortadoğu’daki yüzyıllık siyasi ve coğrafi dengeleri baştan aşağı değiştirdi.
Bu denli hızlı bir biçimde palazlanıp Ortadoğu’yu sarsan IŞİD’in karizmasını ilk çizen Kürtler oldu. Kürt savaşçıları gerek Güney’de gerekse Batı Kürdistan’da IŞİD’in yenilmezlik mitini bozdu. Kürt güçlerinden yediği ağır darbelerle sarsılan örgüt saflarında panik ve yenilgi psikolojisi yayılmaya başladı. Geçen Haziran ayının ortalarında Telabyad ilçesinin YPG ve müttefikleri tarafından IŞİD’ten alınması ise örgüt açısından bir kırılmaya yol açtı. Telabyad’ın el değiştirmesi eşzamanlı ama ters yönde iki önemli sonuç doğurdu; Bir yandan IŞİD’i önemli bir stratejik tedarik hattından yoksun bırakırken öte yandan Suriye Kürt coğrafyasının parçalanmış Cizre ve Kobanê bölgelerinin birleşmesine vesile oldu.
Kobanê baskını
Bu olayın hemen ardından IŞİD’in Kobanê’ye gerçekleştirdiği kanlı baskın dikkat çekicidir. Kürt güçlerinin geniş bir savaş cephesine dağılmasını fırsat bilen IŞİD 26 Haziran’da Kobanê’ye gerçekleştirdiği intihar saldırısında iki yüzden fazla insanı katletti, ilçeyi bir kan gölüne çevirdi.
26 Haziran Kobanê saldırısı IŞİD’in varlık ve iktidar mücadelesinde bir dönüm noktası niteliğinde. Söz konusu saldırı, bir yönüyle bu örgütün eylem kapasitesinin derecesini ortaya koydu, ama daha da önemlisi IŞİD’e egemen olmaya başlayan panik havasını açığa çıkardı.
Suruç’ta gerçekleştirilen vahşi saldırı bu genel çerçevede ele alınması gereken bir konu.
Birincisi, gelinen aşamada IŞİD, Kürt güçlerinden aldığı yenilginin intikamını sivil hedeflerden almak gibi bir eylem stratejisine yönelmiş durumda.
İkincisi, böyle bir mücadelede artık sınır filan tanıdığı yok, varlık mücadelesini Kürtlerin yaşadığı bütün coğrafyaya taşımak istiyor. Çünkü varlığı ve geleceği önünde en büyük engel olarak Kürt halkını görüyor.
IŞİD’in Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirdiği kanlı saldırıların bir nedeni daha var, Türkiye’de bir Kürt-Türk savaşı çıkartmak ya da zaten bıçak sırtında bulunan Çözüm Süreci’ni çökerterek savaşı kaldığı yerden başlatmak. IŞİD’in böylece bir taşla iki kuş vurmak istediğine kuşku yok.
IŞİD’in Kürtlere yönelik düşmanca politikası sır değil. Ancak geçmişte IŞİD ile nasıl bir ilişki kurarsa kursun, gelinen aşamada Türkiye’nin de IŞİD karşıtı bir pozisyona sürüklendiği bir gerçek. Hem bölgesel koşullar hem de ABD ve müttefikleri Türkiye’yi IŞİD’e karşı cephede yer almaya zorluyor. Böyle bir tablo içinde IŞİD bakımından Kürtler kadar Türkiye’nin de hedef konumuna gelmesi kaçınılmaz.
PKK ne yapmak istiyor?
Bu aşamada IŞİD’in istediği şey Türkiye’de bir iç savaş çıkartmak. 5 Haziran’da Diyarbakır’da gerçekleştirilen alçak saldırının bu amaçla gerçekleştirildiğine şüphe yok. Hesap basitçe şuydu; bir iç savaş hem Kürtlerin enerjisinin bölünmesine ve içerde heder olmasına yol açar hem de Türkiye’nin IŞİD üzerindeki baskısına set çekebilir. Bu çerçeveden bakıldığında Diyarbakır saldırısı gibi Suruç katliamının da IŞİD tarafından kurulmuş bir tuzak olduğu ortada. Bu tuzakla hedeflenen açık, Türkiye’de toplumsal ortamı germek, siyasal durumu istikrarsızlaştırmak ve bütün kırılganlığına karşın Çözüm Süreci’ni çökertmektir.
İşin ilginç yanı ise PKK’nin bu tuzağa balıklama bir şekilde atlamış olması.
Türkiye’de yolunda gitmeyen bir birçok şeyin olduğu tartışmasız. Çözüm Süreci’nin savsaklaması yeni değil. Kürt sorununun çözümü konusunda güçlü bir iradenin olmadığı ortada. Çözüm Süreci’nin oyalama sürecine dönüştüğü bir gerçek. Ne var ki bunların hiç biri yıllardır denenmiş, yıkım ve acı dışında hiçbir sonuç doğurmamış savaşa dönmeyi gerekli kılmıyor.
Tersine barışçıl ve demokrat mücadelede ısrar etmek bakımından olumlu gelişmeler söz konusu. Toplum artık savaş ve çatışma istemiyor. Aksine ezicici bir çoğunlukla Kürt sorununun barışçıl çözümünden yana.7 Haziran’da HDP’nin aldığı altı milyonluk oy oranı bile tek başına barışçıl ve siyasal mücadelede ısrar etmek bakımından büyük bir imkân. Ne var ki PKK’nin son dönemde izlediği tutum bütün bu gerçeklerin aksi yönde. Kürt toplumu 7 Haziran’da iradesini ve tercihini Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümü yönünde hiç olmadığı kadar güçlü bir biçimde ortaya koyarken, PKK tam bir gerilim politikasına yöneldi. Son dönemde PKK tarafından yol kontrollerinin artması, şahıslara ait araçların yakılması, silahlı çatışmaların artması hayra alamet değil. Adıyaman’da yaşanan çatışmada bir askerin yaşamasını yitirmesinin ardından Ceylanpınar’da iki polis evlerinde ölü olarak bulundu. Ardından gelen bir açıklamada iki polisin Suruç katliamına misilleme olarak HPG tarafından öldürüldüğü bildirildi. Anlaşılması güç! Hâlbuki bu tam da IŞİD’in istediği bir şey. Ayrıca bu her iki olayın PKK’ye ve Kürt halkına nasıl bir yararı olabilir ki? Hiç kimse söz konusu asker ve polis ölümlerinin Kürt halkının haklı mücadelesine bir katkı sağladığını söyleyemez. Bu, eğer yanlış bir siyasal tutumdan, eğer Kürt halkının tercihini doğru okuyamamaktan kaynaklı bir sonuç değilse, kör bir şiddet ve savaş fetişizminden başka bir şey değil. Kürtler bırakın şiddet ve çatışmayı tırmandırmayı, gelinen aşamada PKK’den Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi durdurmasını istiyor. Bu yöndeki çağrıların PKK için hiç mi önemi yok?
Evet, kritik zamanlardan geçiyoruz. Bu zamanlarda hepimizin, her zamankinden daha çok, ortak bir akla ve vicdana ihtiyacı var.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.