28 Aralık 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara5°C
  • İzmir6°C
  • Berlin-1°C

IŞİD

Amberin Zaman

13 Haziran 2014 Cuma 08:53

Yerde ve yataklarda kan izleri taze. Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinin güneybatısına düşen Suriye’nin al-Tleiliye köyündeyim. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) güçleri 29 Mayıs günü şafak sökmeden bu köye baskın düzenlemişti. Aralarında yedisi çocuk olmak üzere 15 sivili uykularında katletmişti. Çocukların biri henüz bir yaşındaydı. Rengârenk kıyafetleri çamaşır ipinde halen asılı duruyordu. 

Suriyeli Kürtlerin denetiminde bulunan köy Yezidilere ait. Ancak öldürülenlerin tümü Sünni Arap’tı. IŞİD’in hedefinde olan Yezidiler çoktan köyü terk edip, tarlalarını Araplara emanet etmişlerdi. IŞİD farkında veya değildi. Maksat terör estirmek, intikam almaktı. Zira iki gün önce IŞİD ile savaşan Suriyeli Kürtler, IŞİD’in kontrolündeki bir köye saldırmış, sekiz tane IŞİD’liyi öldürmüştü. 

IŞİD’in Musul’daki Türk konsolosluğunu basıp 49 personeli rehin aldığı haberi patladığında o kan dondurucu manzara aklıma geldi. Ve hemen akabinde şu soru: IŞİD bağıra bağıra Musul’a geliyorum dediği hâlde aralarında iki çocuğun da bulunduğu konsolosluk personeli neden derhal tahliye edilmemişti? Zira 6 Haziran günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin (İKYB) başkenti Erbil’e haber çoktan ulaşmıştı. Musul Valisi IKBY’nin İçişleri bakanı Kerim Sincari’yi arayıp “IŞİD Musul’u ele geçirmek üzere, halk kaçıyor, yardım edin,” diye çağırı da bulunmuştu. Konsolosluk basılmadan tam beş gün önce. Üstelik IKBY Türklerin tahliyesi için yardım teklifinde bulunmuştu ama teklifi geri çevrilmişti. Dışişleri Bakanı diyor ki: “Tahliye edemezdik, zira dışarıdaki ortam güvenli değildi.” Peki, nasıl oluyor da Musul Valisi pazartesi gecesi kentten kaçabildi? Ve diyelim karayoluyla Erbil’e geçemezlerdi. Helikopterle tahliye edilemezler miydi? Kaldı ki Başkonsolos Öztürk Yılmaz son iki yılda Musul’da iki kez bombalı saldırıya uğramıştı. 

Biz bu satırları yazarken vatandaşlarımız halen rehin tutuluyordu. Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre çarşamba günü IŞİD, konsolosluk personelini IKBY güçlerine teslim etmeye razı olmuştu.Ancak IŞID içindeki farklı fraksiyonlar “yok, Türkiye sınırı üzerinden iade edeceğiz” diye tutturunca rehineler özgürlüklerine kavuşamamışlardı. 

IŞİD bu tavrıyla “Egemen olduğumuz topraklar üzerinden teslim ederiz” demeye getiriyor. Zira örgüt an itibarıyla Suriye’yle iki sınır kapımızı, Karkamış ve Akçakale’yi elinde tutuyor. Adından anlaşıldığı üzere bir “İslam Devleti” kurmak peşinde olan örgüt devlet muamelesi görmek istiyor. 

Ve bir soru daha: IŞİD son günlerde iktidar tarafından pompalanan “cihatçı teröre karşı ABD- Ankara işbirliği” haberlerine misilleme de bulunmuş olabilir mi? Reyhanlı saldırısı da Başbakan’ın Obama’yla Washington’da yaptığı terör zirvesi öncesinde gerçekleşmemiş miydi? 

Siz bu yazıyı okuduğunuzda vatandaşlarımızın sağ salim ülkemize ulaşmış olmalarını umuyorum. 

Ama diyelim ki ulaşmadılar, Türkiye ne yapabilir? IŞİD ile pazarlık dışında hiçbir şey. Kaynaklarımızın ifadesiyle “vatandaşlarımızın canları sözkonusu, onlar dönmeden farklı önlemler alınamaz. Ama tüm önlemler masada”. 

Bundan sonra ne olmalı? IŞİD’e karşı en büyük mücadeleyi Rojava’da Suriyeli Kürtler yürütüyor. Türkiye’nin atacağı en doğru adım “yok onlar PKK’lı, Esatçı” takıntılarını bir kenara bırakıp Suriyeli Kürtler ile IŞİD’e karşı birleşmektir. IŞİD’e karşı ittifakın etkili kılınması için İKYB’nin de katılımı şart.

Ancak görünen o ki, iktidar IŞİD’e karşı mücadele için Suriye’deki diğer silahlı gruplara yardım etmeye devam edecek. Oysa birçoğunun IŞİD’den çok da farkları yok.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.