04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

İRAN’I DÜNYADAN YALITMAK

Cihan Aktaş

26 Mayıs 2010 Çarşamba 20:08

Bu konu döne döne gündeme geliyor: İran dünyadan yalıtılsın, öyle ki mesela daha çok uçağı düştüğü, bu yüzden de giderek daha fazla can kaybı yaşadığı ve teknolojik sıkıntılar nedeniyle benzeri felaketlerden de başını alamadığı için, rejimiyle ilgili uluslararası sistemi rahatsız eden hallerini değiştirmeye zorunlu kalsın!

İnsanın aklına önce şu soru geliyor: İran, devrimin başından bu yana hangi komşusuna saldırmış da bu denli ürkütücü bir tehdit olarak algılanıyor?

Ahmet Altan, İran’a yönelik baskıyı kabul edilemez kılan bir diğer samimiyetsiz tavrı geçtiğimiz günlerde irdeledi, “İran ve Bomba” başlıklı yazısında. İsrail gibi yayılmacı bir ülkenin nükleer silaha sahip olması uluslararası platformlarda güçlükle gündeme gelebiliyorken, nükleer enerjiyi silaha dönüştürmeyeceği konusunda garantiler vermeye hazır görünen İran’ı sırf bu sebeple baskı altında tutmanın mantıklı bir açıklaması yapılamıyor.

Dünya halkları insan hakları veya silahlanma gibi konularda hâkim çifte standartlı talepler nedeniyle farklı arayışların içinde bugün. Tahran’da Brezilya, Türkiye ve İran arasında oluşan güç birliği, uluslararası ittifakları etkisiz kılan etik yoksunluğu nedeniyle gelişen yeni ittifak arayışlarının bir göstergesi.

İran sorunsuz bir ülke değil, özellikle fikir özgürlüğü ve demokratik haklar alanında. İranlıların ülkelerinde üç mesele alanında mutlaka değişiklik yapması gerektiğini yıllardır yazıyorum: Siyasal partiler serbestçe faaliyet gösterebilmeli, fikir özgürlüğü ve basın yayın alanındaki sansür kaldırılmalı, kılık kıyafet devriyeleri iptal edilmeli.

Bu önemli problemlere karşılık, bir kıyaslamaya gidildiği takdirde bu ülkenin bir devrimi ve sekiz yıl süren savaşı ardında bıraktığı halde bölgesinde fikir özgürlüğü ve demokratik haklar gibi konularda Batı’nın sorun olarak algılamadığı pek çok ülkeye göre daha gelişmeye açık bir ülke olduğu görülür.

Kaldı ki Ahmedinejad söylemlerinden rahatsız görünen Batı’nın hoşgörü ve diyalog gibi kavramlarla yola çıkan Hatemi’nin kıymetini bildiği, onunla açık yürekli bir sözleşme için elinden geleni yaptığı söylenemez. Bu kıymet bilmezlik reformist hükümetler döneminde muhafazakârların elini güçlendirmiştir. Yaptırım etrafındaki tehditlerin en sıradan bir sonucu ise önemli günlerde meydanlara dökülen kalabalıklar oluyor. İran’ı dünyadan yalıtma çalışmalarının umulan sonucu verdiği bir dönemden söz etmek de güç.

Geçen haziran seçimlerinden sonra, sırf reformistleri desteklemek için Batı ülkelerinden birinden İran’a koşan bir akademisyen tanımıştım. Aynı akademisyen İran’a yönelik her türlü yaptırımın karşısında ülkesinin yanında olacağını da dile getiriyordu.

Dış tehditler hele ki nükleer enerjiye sahip olma gibi bir konuda İran’da çok farklı görüşten kesimleri aynı çizgide birleştiriyor. Bunu, “takas antlaşması” sırasında reformist basında yer alan makalelerden de okumak mümkün. Gazeteci Abbas Abdi, “reformist” Şark gazetesinde yayımlanan “Eleştiri için vakit var, şimdi destek zamanı” başlıklı yazısında antlaşmadan duyduğu memnuniyeti ifade ederken, ülkesinin bir yıldan bu yana ambargolar nedeniyle uğradığı zararları hatırlatıyor ve reformistlerin bu “kendini yenilemeye” dayalı “gecikmiş” siyaseti desteklemesi gerektiğini vurguluyor.

İran’daki rejim, dinî ve ideolojik olduğu için nükleer silah amacını bu ülkenin rejimine yakıştırılıyor. Oysa, sıradan bir algıyla İran’dan beklenebilecek atom bombası üretiminin, bu ülke tarafından gerçekleştirilmesi, tam da dışarıdan bakışla kuşku uyandırması muhtemel dinî/ideolojik sebepler nedeniyle mümkün olamayacaktır. Irak İran’a saldırdıktan sonra sekiz yıl süren savaş sırasında biyolojik ve kimyevi silahlar kullandığı halde, Ayetullah Humeyni bu tür silahların kullanılmasının haram olduğuna dair bir fetva vermişti. Bu fetva uranyum zenginleştirme tartışmaları sırasında yenilendi ve Ayetullah Hamaney de atom bombası üretiminin dinen haram olduğuna dair bir fetva verdi.

Takas antlaşması, İran’dan çok, Batı ve özellikle Amerika için büyük bir sınavdır. Bu antlaşmanın öngörüldüğü şekilde uygulanmasının sağlanmasına vereceği destek, ABD’nin nükleer silah üretimi konusundaki –bugüne kadar inandırıcı olamayan- kaygılarında samimi olduğunu gösterecek. Eğer bu ülke eski tavrını sürdürmekte ısrar ederse de, 70’ten fazla bağlantısız ülkeyi ve İslam Konferansı Örgütü’ne bağlı Müslüman ülkeleri karşısına almış olacak.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.