04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara4°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

İNTİKAM

Hilal Kaplan

20 Ocak 2014 Pazartesi 08:48

Hatırlarsanız, 17 Aralık darbe sürecinin başlangıcında Başbakan Erdoğan, 'gelmekte olanı' şöyle tarif etmişti: 'Mavi Marmara'nın, Oslo'nun, Halk Bankası'nın intikamını almak istiyorlar.'

Halk Bankası'nın intikamı alındı. Soruşturmanın konusu sadece Halk Bankası Genel Müdürü iken, banka basılıp bilgisayarlarına el konulunca ve kamuoyuna hiçbir açıklama yapılmayınca bankanın tüzel kişiliği zedelendi. % 13 değer kaybetti. Irak Kürdistanı'ndan gelecek petrol parasının Halk Bankası değil, bir Amerikan bankası üzerinden koordine edilmesine karar verildi. Gelen bilgilere göre, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 17 Aralık sonrası artan baskıya daha fazla direnemedi. Hatta geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak'ın manşetinden öğrendiğimiz üzere, petrol akışı için en uygun güzergâh olmasına rağmen Türkiye'nin by-pass edilmesi planları da masada.

Mavi Marmara'nın da intikamı alındı. Kurumsal kimliği bundan daha fazlası olsa da Mavi Marmara ile özdeşleşmiş olan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsanî Yardım Vakfı (İHH) da iki operasyonla hedefe konularak karalandı. Önce gizemli bir TIR ihbar üzerine durduruldu. Hatay'daki TIR'ın haberini İstanbul ve Ankara'daki polis muhabirleri 'İHH'nın TIR'ı' diye lanse etti. Sonradan TIR'ın İHH ile yakından uzaktan alakası olmadığı anlaşıldı ama sanki İHH, dünyaya çoktan illegal ve gizli kapaklı bir işin parçasıymış gibi yansıtılmıştı.

Ardından eş zamanlı El Kaide operasyonları çerçevesinde İHH'nın Kilis şubesi basıldı. Ne var ki aranan İHH'da çalışan bir görevliydi. Ancak bu görevlinin evine dahi uğramadan direkt çalıştığı yer basıldı. İHH çalışanının sadece evi için arama kararı bulunmasına rağmen, iş yeri, yani İHH ofisi yasadışı olarak arandı. Üstelik ofisteki bilgisayarlara da birkaç saat boyunca el konuldu. Bu arada Kilis'teki baskını yapan polislerin Van'dan geldiğini ve tabii ki olan hiçbir şeyden Kilis Emniyet Müdürü ve Valisi'nin haberi olmadığını da ekleyelim.

Sonuç olarak ne mi oldu? Söz konusu İHH çalışanı, savcılık sorgusunun ardından, mahkemeye sevk edilmesine gerek bile görülmeden serbest bırakıldı. Yani çok uğraşılsa da İHH ile El Kaide arasında bir bağ kurulamadı, YİNE...

Ne var ki dünya basını, polis baskınını çoktan İHH ve El Kaide'yi ilişkilendirecek şekilde haber yapmıştı. Haaretz gibi İsrail yayın organları da 'Mavi Marmara'yı organize eden STK'ya El Kaide operasyonu' diye haberler geçmişti.

Yine geçtiğimiz bir ay içerisinde, çözüm sürecini sabote etme potansiyeli taşıyan pek çok gelişme yaşandı.

Hükümlü olmasına rağmen CHP'li Mustafa Balbay'ın serbest kalmasını sağlayan AYM içtihadı, hüküm giymemiş ama tutuklu bulunan BDP'li vekiller için üç kez başvurmalarına rağmen uygulanmadı. Vekiller nihayet serbest kalmış olsa da hukukun çifte standartlılığı gözümüzün içine sokuldu.

Aynı hafta içinde, Pınar Selek ve Yakup Köse'nin mahkumiyetlerini onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, BDP milletvekili Sebahat Tuncel'in de mahkumiyet kararını onadı. Bu kararla, milletvekilliği düştüğü takdirde Tuncel'e de hapis yolu göründü.

Sivil yargının nerdeyse bir buçuk yıl bekletip, görevsizlik kararı vererek askerî yargıya pasladığı, askerî yargının bir yıla yakın üzerinde çalıştığı Uludere kararı da bu süreçte açıklandı. Ama ne karar! Hem tüm sorumlular adım adım deşifre edilmiş -ki bu şeffaflık adına ümit verici- hem de herhangi bir kusur tespit edilememişti. 34 insanımız devletin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülmüştü ama cezai kovuşturmaya da yaptırıma da gerek yoktu!

7 Şubat'tan beri MİT'in âdeta KCK'nın hizmetinde çalışarak 'vatan hainliği' yaptığını iddia eden odak, birden ağız değiştirerek Paris suikastini MİT'in planladığını kanıtlamaya girişti. Önce internete Paris suikasti zanlısı Ömer Güney'in konuşmaları, olayı MİT'e yıkacak şekilde tasarlanmış bir metin ve altyazıyla verildi. Örneğin kasetin sunum metninde Güney'in muhataplarının MİT'çi olduğu iddia ediliyordu. Veya konuşmada 'Aram' diye geçen kişi, altyazıya '(Sakine) Ablam' diye aktarılıyordu.

Kamuoyunun ikna olmadığı anlaşılmış olacak ki, bu sefer de MİT içi bir yazışma olduğu iddia edilen belge sızdırıldı. Belgeye göre, üç PKK'lı kadının katlini emreden MİT'ti. Yıllardır çözüm süreci üzerine çaba sarf eden belki de tek devlet kurumu, sürecin başladığı alenileştikten üç gün sonra bu cinayetleri işletmişti! MİT'ten gelen açıklama belgeyi yalanlıyor, bazı çelişkilere dikkat çekiyordu. Ayrıca 'kurum içi soruşturma' başlatıldığının açıklanmasından, sahte belgenin bir kurum çalışanı tarafından hazırlandığı anlaşılıyordu.

Ve dün, Uludere'den gelen haberler yine saç baş yoldurdu. Devletin ancak özür dilemesi gereken bir köy, askerî savcı eşliğindeki askerlerce basıldı, evler arandı, Uludere bombalamasından sağ kurtulan iki genç dahil toplam yedi kişi gözaltına alındı. Sebebin, Uludere'nin ikinci yıl dönümü sebebiyle çıkan gerginlikler, mühimmatını bırakıp giden asker, yasını o mühimmata zarar vererek çıkaran birkaç köylü olduğu söyleniyor. Sebep ne olursa olsun, yapılan bu muamele kabul edilemez.

Oslo'nun intikamını almak isteyenlere izin verecek miyiz, aynı delikten bilmem kaçıncı kez sokulacak kadar ahmak mıyız, göreceğiz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.