25 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara0°C
  • İzmir9°C
  • Berlin12°C

‘İNSANLIK NEDİR?’

Murat Belge

12 Ekim 2012 Cuma 06:17

Geçen hafta, haftasonunu da kapsayacak şekilde, Almanya’daydım. Programım epey yoğun olduğu için yazı gönderemedim. Oradayken, Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün konuşmasından haberim oldu. Buraya geldiğimden beri de konuşmanın uyandırdığı tepkileri izlemekteyim. Bu arada parti başkanları da “Salı konuşması” âyinlerini icra ettiler ve tabii buna değindiler.

Bana basit bir olay gibi görünmedi bu. Bir süreden beri Türkiye’nin yaşamakta olduğu en derin çatışmanın yeni ve çok net bir tezahürü. “Bir süreden beri” derken öncelikle son on yılı kastediyorum, ama o son onyıl da en az bir yüzyılın devamı ya da sonucu.

Emniyet Müdürü’nün olay yaratan sözleri, Emniyet Müdürleri’nin ağzından çıkmasına alışık olduğumuz sözlerden epey farklıydı. Herhalde siyasî kültürümüze de yabancıydı ki siyasî partilerin başkanları protestosuz geçmek istemediler. Böylece “iktidar” ve “muhalefet”, Emniyet Müdürü’nün görüşünü (“görüş”ten çok “duygu” belki) kınamakta birleştiler.

Neydi, kınanan bu sözler? Neye ilişkindi?

Recep Güven, okullarda “hümanist metin/söylem” örneği olarak okutulabilecek bir şey söyledi. Bu çatışmanın ortasında, bir Emniyet Müdürü olarak düşman bellemesi ve savaşması gereken kişileri, resmî söylem onları “terörist”, “haydut”, “hain” ve benzeri sıfatlarla yaftalasa da, öncelikle insan olarak gördüğünü ve onlar için üzüntü duyduğunu söyledi. Bunun bir insanlık gereği olduğunu da ekledi ki, ben de tamamen katılıyorum.

Yani, bu üç parti başkanı, “hümanizm”i kınadılar. Burada da en açık konuşan, bekleneceği üzere Bahçeli oldu: “... teröristlere ağlamayan insan değilse, bu salonda insan yok,” dedi. Türk milliyetçiliği, kuruluşundan itibaren, şiddetle “anti-hümanist”tir; bu yaklaşımı “bütün kötülüklerin anası” olarak görür: sosyalizm falan hep ondan türer çünkü. Ama öncelikle, “önce insan” demek kötüdür; milliyetçi, “önce Türk” demekle yükümlüdür. Şu bağlamda CHP’nin ve yeni giyindiği kıyafetiyle Tayyip Erdoğan’ın da aynı yerde durduğunu görüyoruz. Ama bunda şaşılacak bir şey yok.

Sorunlar geliyor, “insanlık nedir?” gibi bir noktada, yani olabilecek en temel noktada, düğümleniyor. Dolayısıyla bugün bu ülkede yaşadığımız çatışma, “Demiryollarını devletleştirelim/ Demiryollarını özelleştirelim” türünden bir çatışma değil. Herhangi bir “yöntem” tartışması yapmıyoruz. Doğrudan doğruya, “insanlık nedir” sorusunu tartışıyoruz. Birini bir biçimde “öteki” ilân ettiysen, artık onu “insan” olarak görmeyeceksin. Bir tarafta böyle düşünenler var. “Onlar insan değil; onları öldürdükçe sevineceksin, bayram edeceksin.”

Öbür tarafta ise “insan insandır ve düşmanımız da olsa, her insanı anlamak, becerebiliyorsak sevmek gerekir” diyenler dizilmiş. Onların arasında bugün parlamentoda bulunan siyasî partilerin başkanı olan kimse yok. Dolayısıyla, bu iki konum arasındaki dengeye baktığımızda, birinci görüşün tam iktidarda olduğunu görüyoruz. Bu onyılda böyle olması, uzantısı olduğu yüzyılın “değer”lerinin devam ettiğini gösteriyor. Ona muhalif olduğunu iddia edenler arasında da.

Topluma baktığımızda, orada da bu durum mu yaşanıyor? Öyle olması gerekiyor, mantıken, çünkü bu adamlar bu tavırlarının oradan onay ve oy alacağını da varsayıyorlar. Bunun böyle olmadığına inansalar, böyle kurulu bebek gibi birbirleriyle yarışarak Recep Güven’i kınamazlardı.

Onların toplumla ilgili değerlendirmelerinin yanlış olduğunu umuyorum. Benim “atasöz”üm, zaten, “toplumdan umut kesilmez”. Ben de kesmiyorum, oradan gelen görüntüler her zaman iç açıcı olmasa da. Toplum, artık mecbur, “insanlık nedir” sorusuna insanca bir cevap üretmeye.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.