22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır0°C
  • Ankara4°C
  • İzmir10°C
  • Berlin6°C

İNCİRLİK’İ NASIL AÇTIK?

Aslı Aydıntaşbaş

30 Mart 2015 Pazartesi 04:26

Geçen hafta, Orta Doğu satrancında bir kaç hamle aynı anda gerçekleşti...

Birincisi, Ankara sessiz sedasız İncirlik’i açtı. Malum, Washington uzun süredir İncirlik üssünün IŞİD’e karşı savaşan İHA ve askeri uçaklar için açılmasını talep ediyordu. Ankara ise, malum kaygılarla IŞİD’e karşı mücadelede fazla öne çıkmak istemiyor, işi ağırdan alıyordu. Bu durum, Washington ve Ankara arasında esen soğuk rüzgarların en önemli alt başlıklarından biriydi.

Ve sonunda Ankara, IŞİD’in İncirlik’te konuşlanacak ve kısaca “Reaper” adı verilen silahlı insansız hava araçlarıyla (Predator MQ-1) vurulmasına izin verdi. Amerikalılar memnun; bu memnuniyetlerini Obama’nın uzun bir aradan sonra geçen hafta Erdoğan’la yaptığı 1 saatlik telefon görüşmesi ve Dışişleri Bakanı John Kerry’nin önümüzdeki ay Antalya’ya ziyaretiyle fazlasıyla hissettirmiş olacaklar...

Ankara uzunca bir süredir Batı’da yaşadığı örtülü ambargoyu kırmak istiyordu. Gönül isterdi ki, Türkiye’yi yönetenler bu “değerli yalnızlık” resmini değiştirmek için yeniden Avrupa Birliği ve demokrasi yoluna sarılsın, Kürt barış süreci ve reform hamlelerine yönelsin. Bu sayede yeniden bir model haline gelebilir, sadece stratejik değil ahlaki bir üstünlük de sağlayabilirdi.

Ama olmadı. Onun yerine Ankara, daha hızlı sonuç alabileceği düşüncesiyle güç odaklarıyla güç pazarlığını seçti. Geçen haftalarda yaşanan şu 3 hamle, Türkiye’nin yalnızlığını kırmayı amaçlayan zekice adımlardır:

1. Erdoğan’ın Ukrayna gezisi
2. İncirlik’in açılması
3. Yemen’deki Suudi koalisyonuna destek.

Öncelikler belirlenmeli

Birincisi, stratejik olmaktan ziyade pr’a yönelik bir manevradır. Olsa da, olmasa da olur.

İkincisi, yani İncirlik’in Reaper’lara açılması, geç kalmış ancak doğru bir harekettir. İncirlik, muhtemelen önümüzdeki süreçte savaş uçaklarına da açılacak, Musul’u geri almak için bu yaz IŞİD’e karşı kara harekatında kullanılacaktır.

Kuşkusuz Türkiye’nin IŞİD karşıtı koalisyonda olması kötü değildir. Ancak Suriye politikasında bir çok yanlış strateji arasında tek başına bir doğru hamle, belki ABD’yi memnun eder ama Türkiye’nin açmazını çözmez. Ankara’nın yapması gereken, Kürtler-IŞİD-Suriye denkleminde önceliklerini yeniden belirlemektir. Kobani’de vahim bir hata yapıldığını artık kabul etmeyen yok. ”Kürtler olacağına IŞİD. IŞİD olacağına Nusra” gibi sıralama yerine, Kürtlerle kol kola girerek Suriye denklemini yeniden kurmak gerekir. Bu sadece doğru değil, aynı zamanda en pratik çözümdür.

Mezhep temelli ittifak

Üçüncü hamle, yani Suudilerin Yemen’de Husi’lere karşı kurduğu ”Sünni bloğuna” lojistik destek vermek ise, bana göre tamamen yanlıştır. Bu, demokrasi düşmanı ve sadece mezhep temelli kirli bir ittifaktır. Türkiye’yi yönetenler de biliyor ki Suudilerin tek amacı rejimlerini korumak, Arap coğrafyasında İhvan dahil herhangi bir demokratik kalkışmaya izin vermemektir. Hal böyleyken biz orada ne arıyoruz? Yemen’de yaşananlar vahim ama ”Hemen Yemen’i terk etsinler” diye açıklama yaptığınız Husi’lerin Yemen nüfusunun %40’ını oluşturduğunu da unutmamak lazım.

Haliyle Yemen’de yaşananlara itiraz etmek başkadır; oraya müdahale etmek için darbeciler ve petrol krallıklarıyla kol kola girmek başkadır. Daha geçen ay Libya’da “İç savaşta dışarıdan bombardıman yapmayın” diyen Ankara, iş Yemen’de Şii muhaliflere gelince ”Yapın!” demiştir.

Yıllardır Suriye’de değişim isteyen Ankara, kaşla göz arasında ne zaman Suudilerin ”Demokrasi yerine istikrar!” tezini kabullendi bilemiyorum. Tek bildiğim, bu mezhep mücadelesine dalmanın, bu resmin bir parçası olmanın Türkiye’ye yakışmadığıdır...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.