İMRALI, AK PARTİ VE CUMHURBAŞKANLIĞI...
Ali Bayramoğlu
09 Mayıs 2014 Cuma 09:10
Kürt sorunu artık sadece can yakan bir sorun değil, bir can simidi, bir umut aralığı. Türkiye'nin demokrasiyle, demokratik geri dönüş imkanıyla, demokratik gelecek tasavvuruyla arasındaki en önemli köprü, en önemli bağ.
Barış süreci, Kürt meselesinde, Türk siyasi modelinin elden geçirilmesi ve demokratikleştirilmesiyle eş değer. Sadece yerel yönetimler düzeyinde yaşanacak bir yeniden yapılanma, yerel yetki artırımı, Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın ilgili hükümlerine kapı açılması bile bu açıdan tek başına anlam taşır.
Bunu takiben geçen yıl Nevruz'da silah yerine siyaset ilkesini açıklamış olan Kürt Siyasi Hareketi'nin silahtan arındırılması, mensuplarıyla ilgili geçişli, kademeli bir entegrasyon planının uygulanması Kürt sorununda çözüm yolunun büyük bir kısmını oluşturur.
Kabul etmek gerekir ki, Türkiye bu konuda kendisine oranla önemli bir yol aldı.
Özellikle AK Parti dönemi, kim ne derse desin, kültürel haklar, siyasi ifade ve örgütlenme, barış sürecinin alt yapısının oluşturulması gibi konularla önemli gelişmelere tanıklık yaptı. Hükümetin iniş çıkışları, zaman zaman güvenlik politikasına ve güvenlikçi söyleme sarılması, KCK davalarından hapiste olan yüzlerce kişi ve Terörle Mücadale Kanunu'nun varlığı ve yarattığı ağır tahribata rağmen bu temel olarak böyle.
Geçen yıl bahar ayında açılan yeni sayfa bu açıdan bir kilometre taşıydı ve önemliydi.
Ne var ki, ardından, bir sonraki sayfaya geçmek mümkün olmadı.
Ciddi bir güven bunalımı, karşılıklı tedirginlikler, çekilen PKK'lıların arkasından devletin o alanı tahkim etmesi, PKK çekilmesinin istikametinin Rojava olması ve benzeri nedenler bu geçişi engelledi.
İktidar açısından Gezi olaylarının yarattığı güvensizlik ve asayiş ortamı, gündemin Gezi üzerinden farklı bir toplumsal muhalefet meselesine kayması, bunları takiben 17 Aralık baskını, bu baskın atmosferinde geçen seçim kampanyası ve seçimler... Tüm bunlar da bir sonraki sayfaya geçilmesini zorlaştıran ortamı oluşturdular.
Şimdi de önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Bu kez mekanizma ters işleyecek gibi görünüyor.
Kürtlerin, en azından HDP'nin oyu hatta belirleyici bir rol oynayacak kadar belirleyici...
Doğal olarak bu unsurun, siyasi ilişkiler itibariyle barış sürecinin evrilmesinde rol oynaması beklenir.
Nitekim pek çok aktör bunun farkında...
Kimi CHP kurmaylarının üzerinde durdukları en önemli noktalardan biri Kürtler ile AK Parti arasında açık ya da zımni bir ittifakın engellenmesi. Mansur Yavaş gibi isimleri zikrederek, MHP'yle ittifak arayarak bunu nasıl yaparlar, belli değil ama, arzuları bu.
Bunun yanında, bir de sahnede AK Parti'yle, Erdoğan'la ilişkilerini ya da ona yönelik eleştirilerini kişiselleşmiş aşırı bir tepkiyle 'nefret boyutu'na taşımış kimi liberal kamusal entelektüeller ve yazarlar var. AK Parti'ye yönelik öfkeleri o boyutta ki, işin içinde siyasi iktidar olduğu için barış sürecini, hatta Kürtlerin iradesini dahi anlamsız görüyorlar. Aralarında AK Parti'yle Kürt siyasi hareketi arasındaki muhtemel bir seçmen ittifakını daha şimdiden 'otoriterleşmeye Kürt desteği' diye yorumlayanlar bile bulunuyor.
AK Parti'ye gelince...
Siyasi iktidar da diğer aktörler gibi barış sürecini ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini birlikte düşünmektedir. Bu ise Kürtlerle tekrar konuşmak ve hareket demektir.
İmralı'ya giden heyette yer alan Pervin Buldan'nın şu izlenimleri bu konuda anlamlıdır:
'Öcalan'ın devlet heyeti ile yaptığı görüşme olumlu geçmiş. Bu seferki görüşmede iki tane yasadan bahsetti. 'Bu iki yasa çıkarsa Kürt sorunu bu çerçevede çözüme kavuşacak' dedi. Bizim gözlemlerimiz, bizim aldığımız izlenim şu ki; bu konuda bir şey var (...) Sürecin ilerleyeceğine dair, sürecin sorunsuz bir şekilde çözüme kavuşacağına dair umudum var...'
Evet her yerde, her zaman demokrasi ışığı, imkanı aramaktan başka yol yok...
Özellikle zoraki CHP'lilere duyurulur...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.