İLKEL MİLLİYETÇİLİĞİN FAYDALARI
Mücahit Bilici-
30 Nisan 2014 Çarşamba 09:08
Bir yere bulaşmadan önce yani “vahşet”te insan, kendi kendisinin efendisidir. Sahip olduğu hürriyete “hürriyet-i mutlaka” denir ve insanla ikiz olarak doğan bu hürriyet yabanidir. Fakat insan, her yerde kendine yeterli değildir. İnsanın bilme’ye ve bulaşma’ya ihtiyacı vardır. Medeniyet, insanın insana bulaşması ile başlar. Eski Yunan’da şehir, mekâna değil birbirlerine bulaşmış insan cemaatine denirdi. Vahşet’teki insanın hürriyeti, “dağ komşusu” hayvanların hürriyetinden farklı değildir.
Şehir’deki insanın hürriyeti “hürriyet-i mahdude”dir. Vahşette insan, bilme ve bulaşma öncesinin masumiyet ve hayvaniyetini yaşar. Benlik de bencillik de serbesttir. Onu medeniyete dâhil eden temas ve sözleşmenin, onun bencilliğini askıya alırken benliğini muhafaza garantisi vermesi beklenir. Ne var ki, medeniyetten kaçamayan insan (çünkü “medeniyete karşı vahşetini muhafaza edemez”) yanlış-medenileşme yaşayabilir. Yani kendisini yanlış bir ilişkide bulabilir. Bu ilişki bir gaflet ânına denk gelmiş olabileceği gibi cebirle tesis edilmiş bir tahakküm, maduniyet ilişkisi de olabilir.
Köle de medenidir.Ama medeniyet ona esaret getirmiştir. Yanlış-medenileşmenin husule getirdiği bilgi ve nispet sırasıyla birer kirlenme ve esarettir. Birincisinde bilgi, ikincisinde ilişki sahibine zarar vermektedir. İletişim ve yardımlaşma bağının bir esaret zincirine dönüşmesi karşısında özgürlüğünü kaybetmiş olanın geri çekilmesi ve medeniyet kirinden temizlenmesi gerekir. Peki, bu nasıl olacaktır?
Sömürgehâline getirilip zihni iğdiş edilmiş toplumların özgüvenlerine kavuşmaları ve yanlış bilgiden arınmaları için ümmileşmeye (yani su-i maariften tecahüle) ihtiyaçları vardır. Milliyetçilik bu açıdan kudretli bir ilaçtır. Milliyetçilik, başkası olmakla kendi kendisinden kurtulmaya çalışanlara; siyahken beyaz, Kürt’ken Türk, Müslümanken Avrupalı gibi olmaya çalışanlara, kabul edilme ve kendini ispat kuyusuna düşenlere, özetle, onaylanma marazına duçar olanlara ilaçtır.
Aşağılanma, mahcup bırakılma yaralarına merhem olan milliyetçilik, milliyetçiyi kısmi bir sahiciliğe ulaştırır. Çünkü en büyük faydası insanı körleştirmesidir. Yanlış görüntüye maruz biri için körlük, sahibinin aleyhine işleyen bir görmeden insanı azad eder. Başka bir ifadeyle görene zarar veren bir görme, bir maruz kalma hatta bir işkencedir. Sömürgeci, mağdur ettiğinin gözüne efendisi olarak girmiştir. Kulağından taciz olanın kulağını, gözünden taciz olanın gözünü kapatması gerek. Türk’e bakmaya ve Türklüğe karşı mahcup bir garip gibi kalmaya zorlanmış bir Kürt için milliyetçilik Türklükle olan bağın koparılmasıdır. (Zira, Hegel’in köle’sinin efendi’den kurtulmak için önünde iki yol vardır: Eğer ilişkiyi koparmadan azad olmak istiyorsa ilişkiyi tersine çevirmesi gerekir. Kendisinin o tahakkümü yapan taraf olması, efendi’nin de köle hâline gelmesi gerekir. Köle’nin özgürlüğünün ikinci yolu ise efendi ile köle arasındaki nispeti kat’ etmek, yani kesmektir. İlişkiden çıkmak, efendi’yi köle’nin dünyasından çıkaracağı için zaten başlangıçta kendi kendisinin efendisi olan köleyi tekrar efendi konumuna getirecektir. Bu medeniyetten vahşete dönüştür).
Bütün milliyetçilerin (ülkücünün, redneck’in) kaba saba olmasının ve kendilerinin dışına çirkin, cahil ve naif görünmesinin sebebi budur. Milliyetçilik pek çok açıdan çocukluğa, bedavete, yani insanın fıtri ilkel ve gelişmemiş hâline dönüştür. İnsanın bu hâli cahildir ama bencildir.
Nietzschebile çürütken bir sosyalliğe/ medeniyete karşı hayvani bir saflık ve coşkunun ifadesi olan hayat’a sarıldı. Robot olmaya zorlanmış bir insan olarak gittikçe büyüyen çölde telef olmaktansa insan olma imkânı bulamamış bir hayvan olmayı yeğledi. Bu bir tür fıtrata, çocukluğa dönüş hamlesiydi.
İşte tahakküm cerrahlarının, bencilliğini alıyoruz vaadiyle, benliğini aldıkları milletlerin benliğini restore etmesi için geçmişe, köye, çocukluğa, başkasızlığa dönüşe ihtiyacı vardır. Milliyetçilik bunu sağlayan bir ilaçtır. Milliyetçilik “ben/biz” dışındaki her şeyi “fena” yapar. Biz’in dışı iki anlamıyla fena’dır: Hem kötü hem de anlamsız (nihil). Mesela, Seyyid Kutub’un Müslüman kimliğini restore etme teşebbüsünde bu hariçtekini “sıfırlama” işlemi “cahiliyye” etiketi altında gerçekleşir.
Malcolm X’in erken dönemindeki (beyaz’a karşı olan) siyahlığı ve Müslümanlığı yahut Türkiye’de bazı kesimlerin (Batı’ya karşı olan) Türklük ve İslamcılığı da birer tedavi amaçlı milliyetçiliktir.
Şu hâlde, bir Müslüman milliyetçiliği olarak İslamcılığın, Kürt milliyetçiliğine herhangi bir üstünlüğü yoktur. İsmet Özel örneğinde olduğu gibi bu işin künhüne vâkıf olanlar için Müslümanlığı esas alan bir Türk milliyetçiliği ile İslamcılık arasında da bir fark yoktur. İslamcılık da bir Müslüman milliyetçiliğidir ve mağdur etnik milliyetçiliğin verdiği lezzeti ve tedaviyi verir.
Peki, milliyetçiliğin zararı nedir? Bu balda zehir nerededir?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.