İLAHİYATÇI EMİN IŞIK’TAN ŞAŞIRTAN YORUM
Rahmetullah Karakaya
22 Şubat 2011 Salı 21:09
“Çıplak kadına, kancık
eşek gözüyle bakılmalı”
Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in, “dekolte giyinen kadınların, tecavüz olaylarını artırdığını iddia ettiği” yolundaki haberler, son günlerde medyada geniş tartışmalara yol açtı.
Prof. Dr. Orhan Çeker, sözlerinin maksadını aştığını açıkladıysa da, YÖK, Rektörlük’ten hakkında inceleme başlatılmasını istedi.
Prof. Dr. Çeker’in görüşlerini bir bütün olarak okumadığım için, hakkında karar verecek durumda değilim.
Ancak, kadınlar konusundaki dar görüşlü değerlendirmeler, toplumumuzun gerçeği olan bir zihniyetin eseridir.
Yakından tanık olduğum iki olayı, okurların dakdirlerine bırakıyorum.
KADINA İĞRENÇ YAKLAŞIM
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı, yıllardır topluma malolmuş yazarları, sanatçıları, bilim adamlarını anan programlar düzeneleyip tanıtıcı kitaplar yayınlayarak, takdire değer bir hizmet sunmaktadır.
Ben de, fırsat buldukça bunlardan ilgimi çekenlere katılmaktan büyük zevk duyuyorum.
18 Aralık 2004’te, Yılmaz Güney ile ilgili programa katılmak için Beyoğlu Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’ne gittim.
Vaktim olduğu için, bir önceki program olan Tarihçi Ziya Nur Aksun’u anma oturumuna da katıldım.
Ziya Nur Aksun’un, Tercüman gazetesinden mesai arkadaşım, insan canlısı gazeteci Belma Aksun’un ağabeyi olduğunu öğrenince, ilgim daha da arttı.
Ziya Nur Aksun için hazırlanan anma kitabını karıştırdıkça, kendisiyle ilgili konuşmaları dinledikçe, Belma Aksun’a hayranlığım daha da arttı.
Belma Aksun, 1976’da ağır bir hastalık geçirerek konuşma ve düşünme duygusunu kaybeden ağabeyine, bir anne şefkatiyle kol kanat germiş, kendisini onun bakımına adamıştı.
Bu fedakarlık, beni derinden etkileyerek gözlerimi yaşarttı..
Kitapta, Ziya Nur Aksun’la ilgili anılarını, gözlemlerini yazanlar arasında, yakından tanıdığım veya ismen bildiğim birçok sima vardı.
Prof. Dr. Abdullah Uçman, Belma Aksun, Beşir Ayvazoğlu, Cemal Aydın, Dursun Gürlek, Emin Işık, Mehmet Nuri Yardım, Mehmet Şevket Eygi, Mustafa Miyasoğlu, Nevzat Kösoğlu, Osman Akkuşak, Prof. Dr. Sadettin Ökten, Sezai Karakoç ve Üstün İnanç...
Oturumu gazeteci- yazar dostum Mehmet Nuri Yardım yönetiyordu.
Konuşmacılar, değişik açılardan Ziya Nur Aksun’un tarihçiliğini, onunla nasıl tanıştıklarını, beraberliklerini, sohbetlerini duygulu bir dille anlattılar.
Ancak sıra, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Emin Işık’a gelince, bir çuval incir berbat oldu.
Aynı zamanda Mevlevi ve mevlidhan da olan Emin Işık, Beyazıt’ta Marmara Kıraathanesi, Milliyetçiler Derneği ve Karaköy’deki Fakülteler Matbaası’ndaki renkli sohbetlere değindikten sonra, damdan düşercesine lafı fütursuzca cinsel konuya getirdi.
Okumak için İstanbul’a geldikleri yıllarda, genç oldukları için. “çıplak kadınları görünce tahrik olduklarını” belirterek, buna çare için, Cerrahi Şeyhi Hacı Muzaffer Ozak’a baş vurdukalarını söyledi.
Emin Işık, soruları üzerine Muzaffer Ozak’ın şöyle yanıt verdiğini anlattı:
- Etkilenmemek için, çıplak kadına kancık eşek gözüyle bakacaksınız...
Hayretler için kaldım...
Çevreye bakındım...Hiç kimsede çıt yoktu. Rahatsız olanı da göremedim.
Oturumu yöneten Mehmet Nuri Yardım’a baktım. O da hiç istifini bozmadı...
Salonda bulunan hatırı sayılır hanım izleyiceleri gözden geçirdim.
Birkaçı hariç, başta değerli meslektaşım, saygıdeğer hanımefendi Belma Aksun olmak üzere, çoğunun başı açıktı...
Yani Emin Işık’ın tabiriyle “çıplak kadın” statüsüne giriyorlardı.
Oysa rahmetli Muzafeer Ozak’ı, 1970’lı yıllarda defalarca Sahaflar Çarşısı’nda, Çınaraltı’nda otururken görmüştüm.
Her defasında yanındakiler arasında bir iki başı açık hanım da olurdu hatırladığım kadarıyla.
Böyle çiğ bir sözü ne derecede sarfeder, doğrusu tereddüdüm var.
Ancak salondaki duyarsızlık, sinirlerimi altüst etti.
Emin Işık , sözlerini tamamen konu dışında ırkçı, faşizan bir söylemle noktaladı:
- Bu ülkede, ayrıca Türk ve Sünni olmak zorundayız...
Sonra, başladı vecd için Mehmet Akif Ersoy’un “Bülbül” şiirini okumaya...
Oysa konuşmadan sadece gazelini okusaydı, bizi daha derinden etkilerdi.
MÜDAHALEYE HAZIRLANDIM
Bu arada ben, yanımdaki arkadaşım Celal Moray’a, bu münasebetsizliğin hesabını soracağımı belirterek, elimdeki kağıda yapacağım konuşma için notlar aldım.
Celal Moray, çıkacak kargaşadan endişelenmiş olacak ki, dışarı çıkmakmız için ısrar etmeye başladı.
Çünkü kızı Ceren’den telefon bekliyordu... Geç saat olmasına rağmen, ses çıkmayınca, Taksim’de, prova yaptığı Atatürk Kültür Merkezi’ne gitmemiz gerektiğini vurguladı.
Onu yalnız bırakmamak için, mecburi arkasına takıldım.
Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nin holünde, emekli öğretmen- yazar Ali Nar’a rastladık.
Hoca, öfkeliydi Emin Işık’a. Meğer eski arkadaşlarmış...
- Anladım bir münasebetsizlik yapacağını, deyince, hiç olmazsa yalnız olmadığımı gördüm...
Biz Celal Moray’la, kızı Ceren Moray’ı görmek üzere Atatürk Kültür Merkezi’ne gittik. Ceren Moray, günümüzde TV’ler gösterilen ünlü dizi “Kavak Yelleri”nin “Su” rolündeki sanatçıdır.
AKLINA TAKMA
Daha sonraki günlerde, Mehmet Nuri Yardım’a olaya niçin müdahale etmediğini hatırlatarak, tepkimi dile getirdim
- Boş ver, aklına takmaya değmez, şeklinde bir cevap verdi.
Birkaç ay sonra da, Şişli Camisi’nin Halaskargazi Caddesi kapısında, Emen Işık ve Cami İmamı Hüseyi Hoca’yla, burun buruna geldik.
Selam verip kendimi tanıttım:
- Sayın Hocam, 1967-68 yıllarında, lise birinci sınıfı Antakya Lisesi’nde okudum. Hataylı birçok dostum var. Bu nedenle Hataylılara özel sempati duyarım. Ancak, Tarihçi Ziya Nur Aksun’u anma programında, kadınlara yönelik iğrenç sözlerinizi kınıyorum. Kadını kancık eşeğe benzetmek, değil İslam, hiçbir insani değere sığmaz. Asıl tepkimi o salonda yerine getirmediğim için, kendimi suçluyorum. Şansınız varmış... Ayrıca Türk ve Sünni olmak da bir hüner değil. Ben de Kürt ve Aleviyim...Ne olacak şimdi, beni memleketten mi kovacaksınız.
Hocaefendi, ağzında bir şeyler geveledi, “Allaha ısmarladık” deyip yanımdan sıvışıverdi.
CELAL’İ NİKAH SALONUNDAN KAÇIRACAKLARDI
Zaten şair arkadaşım Celal Moray’ın evliliğinde de, aynı çarpık zihniyet, devreye girmişti.
Oyun, şans eseri rahmetli gazeteci arkadaşım Fettah Yazar’la devreye girmemiz üzerine bozuldu.
Celal Moray. Vakfbank Beyoğlu Şubesi’nde çalışıyordu.
Banka yönetilerinden biri vasıtasıyla, Almanya’da büyüyen Kocaeli Karamürselli yakını genç kızla nışanlanmıştı.
Nikah için, Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nden gün almışlardı.
Ancak, nikah gününe on gün kala, Celal’ın ikisi öğretmen biri diş tabibi (sakallı ve tarikatçı), baskıya başlamışlardı:
- Nasıl başı açık bır hanımla evlenirsin? Allah’tan korkmuyor musun?
Celal, boynunu büküp çaresizliğini anlatmaya çalıştıkça, yüklenmişlerdi kendisine:
- Nikah günü ortadan kaybolursun, her şey biter...
Ortak arkadaşamız Fettah Yazar, durumu bana anlatınca, tüylerim diken diken oldu...
Bu münasebetsizliğe müdahale etmemiz gerekiyordu.
Hemen kolları sıvadık. Celal’e sordum:
- Celal, bu imanı güya tam arkadaşların, sana hiç başı kapalı bir gelin adayı önerdiler mi?
- Hayır...
- O zaman hangi hakla senin yuva kurmana taş koyuyorlar...Nikah günü Karamürselden gelecek gelinimizin uğrayacağı hayal kırıklığının vebalini, hangi yüzle yüklenebiliyorlar... Hemen onlarla irtibatını kes...
İki geneç insanın muradına erişmesini engellemek, hangi vicdana , hangi inanca sığardı.
Küçüksu’da kirada oturduğum beş katlı binamızın sahibi, Almanya’da çalışıyordu.
Bir daire boşalmuştu. Daireyi, bir gazeteci arkadaşıma kiraya vermiştim., Perdelerin ölçüsünü bile almıştı.
Hemen kendisini arayarak, daireye ev sahibinin açıkta kalan bir akrabasının taşınacağını bildirdim.
Celal Moray’ı o gün, tecrite aldık.
Nikah gününe kadar eski dostlarıyla görüşmeyecek, bana misafir olacaktı.
Birkaç parça eşyasını da, kısa sürede eve yerleştirdik.
Adıyamanlı ağabeyim Yaşar Zombaba da, taksisini süsleyerek gelin arabası olarak hizmetimize verdi.
Nikah sabahı, Beyoğlu Evlendirme Dairesi’ne gittik.
Celal’in nişanlısı Hülya, babası ve bır iki akrabası geldiler.
Ben gelinin, olaya taş koyanlardan ancak sonra pişman olan İbrahim Keresteci de, Celal’in nikah şahidi oldu.
Gelin-damadı alıp eve götürdük coşkuyla.
Beş altı ay güzel bir komşuluk yaptık. Gelinin anneannesine ait Bahçelievler’deki ev boşalınca, oraya taşındılar.
Mutlu bir aile kurdular.
Tek çocukları Ceren Moray, yukarıda da değindiğim gibi, başarılı bir sinema sanatçısı oldu.
Rahmetli Fettah Yazar ile, bir arkadaşımıza karşı sadece insanlık görevimizi yaptık.
Aksinı yapmaya kalkanlar ise evlenecek arkadaşlarına ellerinden gelen desteği vereceklerine, ayıplarıyla başbaşa kaldılar...
Rahmetullah Karakaya
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.