25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara-2°C
  • İzmir5°C
  • Berlin11°C

İKTİDARIN DARBE KALKANI

Nuray Mert

17 Aralık 2014 Çarşamba 11:31

Bu yazı Zaman’da yayımlanacağı için, öncelikle Zaman Gazetesi camiasına geçmiş olsun demek isterim. Başta Genel Yayın Yönetmeni’niz, benim eski dostum Ekrem Dumanlı ve birçok arkadaşınızın, medya üzerinde iktidar baskısının yeni bir safhası olarak gördüğüm, suç isnatlarına maruz kalması ve gözaltına alınma sürecini büyük üzüntü ile izledim.

Her şeyden önce, bir hususu açıklığa kavuşturmakta yarar var; hak, adalet ve özgürlük kısıtlamalarının kime uygulandığı konusunda tartışma açmak, demokrasi adına düşülecek en büyük tuzaktır. Camianızın siyaset anlayışına, başta Kürt meselesi olmak üzere pek çok konuda uzak biriyim. Dahası, Samanyolu TV’de yayınlanan Tek Türkiye ve Şefkat Tepe dizilerini toplumsal barış açısından ilk eleştirenlerden biriyim, o anlamda bu konuda hiçbir kompleksim yok. Beğenelim beğenmeyelim, katılalım katılmayalım farklı düşüncelerin ifadesi özgürlüğüne inanmak, demokrasi ve demokratlığın asgari gereğidir. İfade özgürlüğünün beğendiğimiz görüşler ile sınırlı olması ise aslında ifade özgürlüğünü sindirememiş olmak demektir. Bu açıdan, bugün Zaman Gazetesi ve Camia’nın diğer yayın organlarına karşı yapılanlara hak ve özgürlükler açısından karşı çıkma konusunda tereddüt gösterilmesi demokratlıkla izah edilebilecek bir tutum olamaz. Olsa olsa, ülkemizde kafa karışıklığının ve/veya demokratlık konusundaki samimiyetsizliğin göstergesi olabilir. Bu sürecin sizler de dahil olmak üzere, bu ülkede yaşayan herkes için demokratlık adına öğretici olacağını umuyorum.

Diğer taraftan bugün 17 Aralık, yani Türkiye’nin tanık olduğu en büyük siyasi skandallardan birinin yıldönümü. Demokratlık açısından hafif tabirle ‘kafa karışıklığı’, hak ettiği tabirle ‘ilkesizlik’, bir yıl önce patlayan bu skandal ertesinde de sergilendi. Bazı iktidar partisi siyasetçilerine ilişkin açılan dosyalar, bu meyanda ortalara dökülen gerçekler, iktidar tarafından ‘iktidara karşı darbe’ olarak lanse edilip, adalet süreci siyasi baskı ile inkıtaya uğratıldı. Kendine ‘demokrat’ diyen pek çok insan, aynı gerekçe ile ‘yolsuzluk’ davalarına karşı tutum almaktan kaçındı. Oysa, iktidarın iddia ettiği gibi, açılan davalara temel teşkil eden delil toplama süreci ‘hukukî açıdan sorunlu ise’ dahi, işin bu kısmı davanın görülmesi esnasında hukukî itiraz konusu olur, diğer taraftan kamuoyuna intikal etmiş bilgilerin çerçevesi siyasi sorumluluk ve sonuç gerektirir. Bu bir iktidar kavgası ise dahi, iktidarın biz vatandaşlara konuyu ‘darbe’ kalkanı ardına sığınmaksızın izah etmesi ve söz konusu siyasetçiler ile ilgili sorgulama gibi bir sorumluluğu vardır. Nitekim, söz konusu dört bakanın istifası bu türden bir sürecin başlangıcı olmalıydı, ancak ardından olay hızla örtbas edildi. Bu koşullar altında ‘darbe tartışması’ yapmak, bir demokrat için abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Nitekim, eski yazarınız olan Başbakan danışmanı bugünlerde, iktidar partisi tabanının çoğunun ‘yolsuzluk’ olduğuna inandığını açıkça söylüyor ama ardından iktidarın halktan aldığı desteği yolsuzluk konusunun geçiştirilmesi konusunda izah edilebilir bir gerekçe gibi tuhaf analizler yapıyor. Demokratı böyle düşünen toplumda, özetle ‘siyasi gücü eline geçiren, istediğini yapar’ kuralı işler; hali hazırda işleyen kural budur. Ancak bu kuralın işlediği yerde bırakın demokrasiyi, siyasal istikrar ve toplumsal barış ciddi bir şekilde tehlikeye girer. İçinde bulunduğumuz hal budur. (zaman)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.