İKTİDAR VE MUHALEFET
Ahmet Altan-
22 Şubat 2012 Çarşamba 07:00
Eskiden, “iktidar var ama muhalefet yok bu ülkede” diyorduk...
Şimdi durum eşitlendi.
İktidar da kalmadı.
Onun da dengesi altüst oldu.
Uludere’den bu yana yaşadıklarımıza baksanıza.
Ne gerçek bir devlet kaldı ortada, ne gerçek bir iktidar.
Kahvelerde söylendiği gibi söylersek, “herşey cacık oldu”.
İnsanların, “polisten yana olanlar, MİT’ten yana olanlar”, “Cemaat’ten yana olanlar, hükümetten yana olanlar” diye ayrıldığı bir devlet ve toplum tarifi var mı acaba yeryüzünde?
Bu ne tür bir ayrışma?
Böyle ayrışmaların sınıfsal, ekonomik, sosyolojik analizi nasıl yapılacak?
Aynı sosyolojik tabana dayanan, aynı ekonomik yapıyı temsil eden, aynı sınıfın içinden çıkan iki yapı ölümüne kapışıyorsa, bunu anlayabilmek için kendimize yeni ölçüler bulmamız gerekiyor.
Toplumlar, buzullar gibi “sürekli” hareket eder, gözle görülemeyecek bir hızla ama kesintisiz ilerleler.
Bu ilerlemeyi durdurduğunuzda, toplumu ileriye doğru iten o büyük güç kendi içine döner ve kırılmalar başlar.
Bir toplum ya ileriye doğru ilerler ya da durur ve kendi içindeki enerji birikimleriyle fay hatları oluşturup çatırdar.
AKP, Türkiye’de değişimi çok hızlandırmış bir parti, Cumhuriyet tarihinin en büyük değişimlerini gerçekleştirdi, devletin ve toplumun dengelerini değiştirdi, sonra aniden frene basınca da çatırdamalar ve kırılmalar, daha yavaş değişen bir ülkeye kıyasla çok daha şiddetli biçimde çıktı ortaya.
Bazen iktidarlar böyle şeyler yaparlar, ya yorulurlar, ya korkarlar, ya değişimin o noktasının kendileri için en avantajlı nokta olduğunu düşünürler ve durmak isterler.
Toplumların ciddi tehlikelerle karşılaştığı noktalar işte bu fren yapılan noktalardır, koyu fren izleri ve hurdahaş olmuş arabalar görürsünüz.
İktidarın durduğu yerler muhalefete de büyük imkânlar yaratır.
Değişimi yeniden hızlandırmaya talip olan, siyaset yarışında öne çıkar.
Haliyle bu noktada dönüp ana muhalefete bakıyoruz.
CHP yöneticisi Nihat Matkap’ın Neşe Düzel’le yaptığı çok ilginç söyleşide önemli değişikliklerin izleri var.
Matkap, CHP’nin çok uzun zamandır sürdürdüğü “korku siyasetini” terk edeceklerinin işaretini verdi, Türkiye’de “şeriat tehlikesi olmadığını, laiklik tartışmasının bittiğini, muhafazakârlaşmanın da sınırına geldiğini” söyledi.
“Arap Baharı yaşanırken Türkiye’de laiklik tartışmasına gerek kalmadı” dedi.
Bu sözler, CHP’nin artık insanların bıktığı ve gülünç bulduğu “laiklik” kavgasının defterini kapattıklarını gösteriyor.
Ortada zaten bir “laiklik” sorunu yoktu, CHP kendine bir politika bulamadığı için tabanının hoşuna gidecek lafları biteviye tekrarlayarak varlığını sürdürmeye çalışıyordu.
Bir istiridye gibi kabuklarını kapatmış sadece “içindekini” korumaya çabalıyordu.
“İçindeki” onu ana muhalefet yapıyor ama bir milim ileri götürmüyordu.
Matkap’ın sözleri istiridyenin kabuklarını açmak istediğini, politikasını değiştirmeyi arzuladığını, geride kaldığını fark ettiğini gösteriyor ama “korku politikasının” yerine ne koyacağını göstermiyor.
“İktidar olamasak da iktidarı belirlemeliyiz” diyor Matkap ama iktidarı ne yöne doğru belirleyeceklerini söylemiyor.
CHP, toplumun “ilerlemesini” sağlamak istiyor mu?
İstiyorsa, bunu Ergenekon’u savunarak nasıl yapacak?
AKP’nin sadece “silaha” güvendiği bu ortamda Kürt meselesine radikal çözümler önermeden nasıl toplumun önünü açacak?
Çürüyüp dağılan bu devlet yapısını yeniden kurmak için önerileri neler?
Kürtleri, Türkleri, Sünnileri, Alevileri, sağcıları, solcuları, liberalleri, Kemalistleri, muhafazakârları, “modernleri” aynı derecede güvenlikli yaşatacak, onları her açıdan eşit kılacak, özgürlüklerinin önündeki bütün engelleri kaldıracak bir toplum projeleri var mı?
Devletin, bütün birimlerini şeffaflaştıracak mı?
Bunu nasıl yapmayı düşünüyor?
Matkap’ın sözleri, CHP’nin ya da CHP’nin bir bölümünün değişmek istediğini gösteriyor ama bu değişimin bir programı, bir projesi olması gerekiyor, öyle bütünlüklü bir proje ise gözükmüyor ortada.
AKP’nin durduğu ve ortalığın karmakarışık olduğu şu dönemde CHP ve BDP için büyük bir şans doğdu ama bu partiler bu şansı kullanacak hamleyi henüz yapamadılar.
CHP ve BDP olduğu yerden ilerleyemedi ama AKP durduğu için şimdi eşit oldular, aynı şekilde yoklar.
Özdemir Asaf’ın şiirinden yürüterek söylersek “bütün renkler aynı hızla kirleniyor” bu ülkede.
O yüzden ortalık böyle kirlendi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.