21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin0°C

İKTİDAR: AMAÇ MI, ARAÇ MI?

Murat Belge

15 Mayıs 2016 Pazar 02:50

Bugünlerde Türkiye’nin gündemine MHP’nin kurultay yapıp yapmayacağı sorunu gelip oturdu. Gerçek anlamda “hukuk” diye bir şey kalmadığı için, iş sonunda kimin neyi tutturabildiğine bağlı oluyor. Orada da, MHP’nin şimdiki yönetimi, partinin yönetiminde olmanın avantajları yanı sıra, memleketin iktidarının şefkatini de kazandığı için, iyice avantajlı durumda.

MHP benim yakından ilgilendiğim bir parti değil; orada ne olduğu da bence ayrıntı düzeyinde bir şey. Yalnız benim bakışım değil, bu ülkede genel bakışın da böyle olduğu bu partinin oy oranından belli. Buna rağmen, şimdi bu kurultay önemli bir sorun haline geldi, hattâ şu birkaç gün için birinci sıraya da yerleşti. Ama bu önem ve ilgi kazanma, MHP’de ne olduğu ve ne olacağı değil, MHP’de olanların ve olacakların AKP’yi ne şekilde etkileyeceği sorusu çerçevesinde gerçekleşti. Tayyip Erdoğan, kendi partisinin sorunlarını çözdükten sonra, sonsuz iyilikseverliğiyle öteki partilere hattâ muhalefet partilerine de (MHP’ye ne kadar “muhalefet” deneceği bir tartışma konusu olabilir) biçim ve düzen vermeye başlıyor. Bu da Tayyip Erdoğan’ın “demokrasi” denen sistemden anladığı şeyin bir parçası. Başkan gibi başkan, muhalefeti de düzenler.

Dolayısıyla iktidar MHP’de Bahçeli’nin iktidarının devamı için seferber. Bu gibi işlerin adamı Bekir Bozdağ elindeki imkânları bu yönetimin (ilelebet değilse de şimdilik) “payidar” olması için gene yapmayacağı şeyler yapıyor. 

AKP 2002’de seçim kazandı, iktidar oldu. İktidar olma konumunun sağladığı çerçeve ve imkânlar içinde bunu Türkiye’ye biçim vermekte kullandı- her iktidarın yapacağı gibi. Kendinden önce gelip gidinlerden daha başarılı kullandığı için popüleritesini de genişletti ve o günden beri girdiği her seçimden birinci parti olarak çıktı. Bu ülkenin tarihinde kimseye “nasip” olmamış bir başarı grafiği çizdi.

Bu, Gezi’de bir sarsıntı geçirdi ama asıl olay Aralık’tır. Burada önemli bir kayma oldu: AKP halkın kendisine verdiği iktidarla şu hedefe adım atan, bu hedef için yasa çıkaran (vb, vb) bir parti olmaktan, iktidarını koruma mücadelesi veren bir parti konumuna geçti. 17 Aralık’ın mahiyeti de öyle bir şeydi ki, buna karşı Tayyip Erdoğan’ın kararını verdiği korunma biçimi, her türlü yasal teamülün dışına çıkmayı gerektiriyordu. Bu ne demek? Daha Türkçe ifade edeceksek, bu, “suç işlemek” demek. Yani Tayyip Erdoğan’ın AKP iktidarını koruma tarzı, varolan yasaları çiğneme, yasalarda varolmayan eylemlerde bulunma, kısacası “suç işleme” ile özdeş oldu.

Başka bir iktidar bu konuma düştüğünde, daha doğrusu düşmeden önce, “istifa” gibi normal kurumlara başvurabilirdi. Hattâ pişkinliğiyle namlı bir siyasî kültürün gelenekleştiği bu toplumda, suç olduğu iddia edilen olayı mahkemeye intikal ettirmek de çoğunluk gözünde meşru olabilirdi.

Ama Tayyip Erdoğan’ın gözüyle bakıldığında bu herhangi bir siyasî partinin değil. AKP’nin iktidarı: yani “Müslüman Kardeşler” türünden bir “kardeşler” kadrosununun iktidarı; yani, siyasî İslâm’ın şimdilik Türkiye’de iktidarı (yarın “İslâm Dünyası” niçin olmasın?) Dolayısıyla bu iktidar bırakılmaz. Bırakmak, İslâm’a ihanet olur.

Saptığın her yolun kendi engebeleri, kendi kuralları olur. “Bu iş kötü, üç beş kuralı bozuvereyim” dedin mi, o iş üçle beşle kalmıyor. Attığın her adım yeni kural bozma kaçınılmazlıkları getiriyor ve hesap kabardıkça kabarıyor. 

Bakın, ne zamandır AKP “pozitif” hanesine yazılacak tek bir şey yapmış değil. En önemli sorun Kürt sorunu, günde bilmem kaç cesede mal olan bir bilançoyla, devam edip gidiyor. Bunun buraya varma nedeni Tayyip Erdoğan’ın haziran seçimi sonrası iktidarı elinde tutmaya devam etme stratejisini buna bağlamış olması. Şu birkaç gün içinde “başbakan azli” ve ondan kaynaklanan, kaynaklanacak olaylar… Nedir bunlar, neden oluyor? Tayyip Erdoğan’ın iktidarı elinde tutmaya, kendi istediği koşullarda devam etmesi bunları gerektirdiği için. Böyle daha birçok olay, davranış, yargıyı iktidarın “emir eri” haline getirme süreci; bütün genel “sertlik” politikası. Ve şimdi MHP'nin ne olacağına müdahil olma imkânını kullanmak.

Bunların hepsi yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada şaşkınlık ve hemen sonra da infial uyandıran davranışlar. Dünyanın Tayyip Erdoğan’a bakışı tamamen değişti. Erdoğan lehine sayılacak iki cümle söyleyecek ciddiye alınır kimse kalmadı. Zaten Tayyip Erdoğan da bunun farkında olduğu için bundan yalnızca içerideki şoven ideolojiden prim almak olacağını umduğu birtakım sözler söylüyor. Yani, özetleyecek olursak, Türkiye’yi Batı dünyasından koparacak her şeyi yapıyor, her şeyi söylüyor.

Bu arada AKP’nin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan'ın MHP’ye karşı aldığı tavırda bir noktaya değinmek gerek. Bugün MHP içinde meydana gelmiş kavgada Erdoğan Bahçeli iktidarını destekleme kararını vermiş durumda. Ama daha genel ve daha uzun vadeli bakışında MHP’nin olmaması gereken bir varlık olduğu kanısındayım. Erdoğan kendi sözleri ve davranışlarıyla, MHPseçmenine “Ben varken onlara oy vermeniz için bir neden yok” diyor; "istediğiniz şey faşizmse, ben bunu onlardan çok daha güçlü ve etkili bir şekilde yaparım; zaten de yapıyorum.”

Tayyip Erdoğan için iktidar hâlâ bir şey yapmanın aracı: örneğin üçüncü havaalanı yapmanın, bir yandan; bir yandan da genel olarak “dindar nesil yetiştirmek” diye formüllediği işlere devam etmenin. Ama şu anda onu kuşatan koşullar çerçevesinde, iktidarı bir şey için kullanabilmek üzere, önce iktidarın elde tutulması gerekiyor. Bunca suç işlemeyi gerektiren bu faaliyete girildiği zaman da, iktidarı elde tutmak, başlı başına amacın tamamı haline geliyor. Trolleri ve bütün o yeraltı teşkilâtıyla, muhtarları ve milisleriyle, her şeyden önce, iktidarı elde tutmaya devam.

Bu iktidar aynı zamanda hem bir şeyler yapmanın aracı, âleti, bir çekiç, bir iğ, bir neşter v.b., hem de -belki öncelikle- bir korunma aracı, bir can simidi.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.