22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin2°C

İKİNCİ KÜRDİSTAN

Ahmet Altan-

25 Temmuz 2012 Çarşamba 08:20

Bütün bu kanlı karmaşanın içinde hayatın matrak bir yanı da var.

Otuz yıldır Türkiye’de çarpışan PKK, üç haftada Suriye’de kendisine devlet kurabileceği bir toprak buldu.

Suriye’nin Türkiye sınırındaki geniş bir bölge Kürtlerin eline geçti, şimdilik o bölgeyi bir “Kürt koalisyonu” elinde tutuyor ama asıl gücün PKK’nın elinde olduğu söyleniyor.

Böylece Barzani yönetimindeki Kürdistan’ın yanında ikinci bir Kürdistan da Suriye’de oluştu.

Orada PKK’lılar ağırlıkta ama dün Suriye’ye geçen Barzani askerlerinin de resimleri vardı.

İki Kürdistan, elbette birçok soruyu da içinde barındırıyor.

Suriye Kürdistan’ının yönetimini Barzani PKK’ya bırakacak mı?

Yoksa iki güç arasında bir çatışma çıkacak mı?

Bu iki Kürdistan savaş yerine barışı tercih edip bir “konfederasyona” gidecek mi?

Ya da birleşip tek bir Kürdistan hâline gelecek mi?

Suriye’nin o bölgesinde Esed’in birliklerine karşı ortaklaşa bir “bağımsızlık” ya da “özerklik” mücadelesi verilirken bir yandan da büyük bir “iktidar” kavgasının patlaması da mümkün.

O bölgenin nasıl şekilleneceğini, kimin denetiminde olacağını önümüzdeki zaman gösterecek, şu anda sanırım kesin bir söz söylemek çok kolay değil.

Kesinlikle bilebildiğimiz tek gerçek artık Türkiye’nin “Kürdistan”la uzun bir sınırı olduğu.

Bu da Türkiye için yeni bir soru koyuyor ortaya.

Hemen yanı başında “bir ya da iki” Kürdistan bulunan Türkiye Kürtleri ne yapacaklar?

Daha sonra serbest bırakılmasına rağmen 79 yaşındaki Sitti Ana’yı tutuklayan, binlerce BDP’liyi hapiste tutan, Kürtlerin anadilde eğitim hakkını inkâr etmekle kalmayıp bir de Kürtçe yer isimlerini değiştiren Türkiye’de yaşamak isteyecekler mi?

Yoksa Türkiye’de de “bağımsızlık” talebi yeniden belirecek mi?

Bu sorunun cevabı biraz da Türkiye’nin “Türk” yöneticilerine bağlı.

Eğer Türkiyeli Kürtlere, Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin sahip olduğundan daha fazlasını öneremezse, Türkiye’deki Kürtler de “ayrılma” fikrini daha çekici bulurlar.

Hemen yanı başındaki iki Kürdistan’da Kürtler bütün özgürlüklerine sahipken, çocuklarını istedikleri gibi eğitirken, Türkiye’nin Kürtleri daha azına öyle kolayından razı olmaz sanırım.

Türkiye’nin körleşmiş yönetimi Kürtçe yer isimlerini yasaklamaya uğraşırken bir anda bütün tablo değişiverdi.

Türkiyeli Kürtler için yeni bir çekim alanı belirdi.

Şimdi iki soru var bu durumda, Türkiyeli Kürtler ne yapacak, Türkiye devleti nasıl bir politika izleyecek.

“İşte size televizyon açtık, Kürtçeyi seçmeli dil yaptık, daha ne istiyorsunuz”
türünden günün koşullarına hiç uymayan bir politikayı sürdürmeye çalışırsa, Kürdistan’la uzun bir sınırı olduğunu unutursa korkarım burada bela büyür.

Yapılabilecek en doğru iş, daha Cumhuriyet kurulurken yapılması gerekenleri gerçekleştirmek bence, Kürtlerin Türklerle her alanda “eşit” olacağı yeni bir düzen kurmak.

Böyle bir düzenleme, hızla değişen koşulların önüne geçmek olur.

Aksine davranıp eski alışkanlıklarını sürdürmek ise “olayların” peşinde sürüklenmeyi getirir.

Milyonlarca Kürt’ün iki adım ötesinde Kürtçe okullar varken, polis Kürtçe konuşurken, her yer Kürt isimleri taşırken, yönetimde Kürtler bulunurken buradaki Kürtlere “sizi Türkler yönetecek, okullarda Türkçe okuyacaksınız, ne mutlu Türküm diyene diyeceksiniz” diye tutturmak gerçeklerle çatışmak anlamına gelir.

Dün bizim gazetede, Türkiye’nin “Avrupa Yerel Yönetim” kriterlerini kabul etmeye hazırlandığının haberi vardı, eğer bunu gerçekleştirirlerse bu Kürtlere yeter mi bilemeyiz ama en azından Türkiye “daha özgür ve daha uygar” bir konuma geçer.

Türkiye’den ayrılmak istemeyen Kürtlere daha rahat bir hayat sağlar.

Kısacası, Türkiye’nin bütün Kürt politikasını değiştirmesi gerekiyor.

Aksi takdirde hayat Türkiye’nin Kürt politikasını kıra kıra değiştirecek.

Tabii, bizim yönetimin bu gelişmeleri önceden tahmin edememesi, özgürlükleri genişletmemek için inat etmesi şimdi Türkiye’yi sıkıştırıyor.

Hâlbuki bunun böyle olacağını daha aylar öncesinden AKP’nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Neşe Düzel’e söylemişti.

Onun gördüğünü siyasi iktidar görmedi, hiçbir hazırlık yapmadı.

Yakış başka bir gelişmeyi daha haber vermişti.

O da Lazkiye’de bir “Şii Cumhuriyeti”nin kurulabilecek olması.

Şu anda bu da kuvvetli bir ihtimal gibi gözüküyor.

Türkiye’nin yöneticileri hâlâ “Alevilerin cemevlerini” Diyanet’in fetvalarıyla reddederken Alevi nüfusun epey kalabalık olduğu bölgenin hemen yanında bir “Şii” devletinin kurulması da yeni bir şekillenme yaratacak.

İbadet hakları bile kabul edilmeyen bölgedeki Alevilerin bir gözü hemen yanı başlarındaki Şii devletinde olacak.

Türkiye’nin yönetimi gerçekler yokmuş gibi davranmayı “siyaset” sandı yıllarca, şimdi gerçeklerin varlığı sert bir şekilde kendini gösteriyor.

Bunu görüp doğru kararları verebilecekler mi?

Umarım verirler.

Vermezlerse huzuru daha uzun zaman bulamaz Türkiye.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.