İKİ HAZİNE: BENLİK VE MİLLİYET
Mücahit Bilici-
23 Temmuz 2015 Perşembe 11:38
Kürdlerin eşitlik ve egemenlik arayışını, kendi amir konumlarını bozacağı için rahatsız edici bulan bazı din kardeşleri, Kürdlerin kendi olma haklarını onlara sanki bir ihlal, bir sapma olarak sunmayı başardılar. Sayıları daha kalabalık diye Kürdlere tahakküme hak kazandıklarını sananların kardeşlik, ümmet gibi rızai ve manevi kavramları hâkimiyet aracı olarak suiistimal ettiği artık çuvala sığmayan mızrak gibi vicdana batan bir hakikattir. Mesele Kürdlerin devlet gücü ve dindarâne bir söylemle sıkıştırıldıkları buzihnî esaret ve maduniyetten nasıl çıkacakları meselesidir. İşte burada “milliyetçilik” bir potansiyel kurtarıcı ideoloji gibi görünebiliyor. Peki, milliyetçilik doğru ilaç mıdır? Bu soruyu cevaplandırmak için önce milliyet kavramını ve onun temelini oluşturan benlik duygusunu anlamaya çalışalım.
Allah, onu yaratırken, diğer yarattıklarından farklı olarak insana yeryüzünde egemenlik (hilafet, Tanrı adına hükmetme) kapasitesi verdi. İsmine “ene” de denen bu emanet kapasite (“ben(im)lik” duygusu, ego) insanın insan olması için şart idi. İnsanın egemenliği/ hilafeti, insanın Allah’tan bağımsız olabilmesi anlamına da geldiği için melekler dehşete düşerek, bütün şükürleri biz güzelce yapıyoruz, yeryüzünde kan dökecek bu terörist varlığı niçin yarattın anlamında hayretli bir soru sordular. Allah da onlara “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” diyerek, insanın Allah’ı bilmesinin anahtarı olan bu egemenlik kapasitesini meleklerin anlayamayacağını ve bu sebeple insanın yaradılışındaki farkı ve önemi bilemeyeceklerini hatırlatarak memur kafalı meleklere “oturun yerinize” dedi.
İnsanın insaniyeti ve insan olarak imtihanı bu egemenliğe sahip olup olmamasıyla ilgilidir. Allah’ın,insan dâhil bütün kâinatın sahibi olmasının insan tarafından anlaşılmasının anahtarı insandaki bu geçici ve sınırlı sahiplik/ hükmetme yani tabir caizse Allah gibi hissetme kapasitesidir. Bu egemenliğin temelinde “benlik” duygusu var. Benlik duygusu bir metal parçasına giren mıknatıslık özelliği gibidir. Bu duygu ve kapasite, nesneyi özne yapar. Sorumluluk sadece öznededir. Hürriyet özne için mümkündür. Din sadece hür olanlar için vardır. Bir tekliftir. Zorunluluk olan yerde insaniyet askıya alınır. Ayrılınamayan birliktelikler, iradeyi devre dışı bıraktığı için insani değildir. Özgürlük ve egemenliğin yokluğunda insan hayvan ve bazen da nesne seviyesine düşer.
İnsanın Allah’a iman etmesi ile insanların birbirleriyle medeniyete girmeleri (yani bir toplumsal sözleşmenin tarafı olmaları) aynı eylemdir. Sadece adı ve imzası olanlar imza atabilir. Ben(im)lik kapasitesine sahip olmayan hayvan, taş, toprak, hükmün kaynağı değil alıcısı ve maruz kalıcısıdır.Hüküm sadece hilafet/ egemenlik sahibi olanlardan çıkar. “Haklar” dediğimiz şeyler hep bu kapasitenin sonucudur. “Hak” kavramı insanın benimlik duygusunun mıknatıslığından başka bir şey değildir.
Dolayısıyla insandaki benlik duygusu insan olmak için zaruridir ve faydalıdır. Bu benliğin doğru kullanımı, insanın özgürlüğün ve hilafetin tadına bakması (yeryüzünde egemen olması) ve oradanAllah’ın egemenliğini anlayarak Allah’a memluk olmasıdır (Allah’a yapışması). Benlik hem insanın kendi sahibini tanıması/ anlaması hem de O’na yolculuk yapabilmesi için gerekli bir hayati yol yakıtıdır. Demek ki benlik sermayesi olmadan insan olunmuyor, varlıkta yolculuk yapılamıyor. Benlik müsbet ve faydalı bir anahtar hazinedir.
Bencillik ise insandaki benlik duygusunun kötüye kullanılmasıdır. Kendi dışına kör olup başkasına ait mülkü de temelluk etmek istemesidir. Bu benim- payım deyip hakkına sahip çıkmak benlik, sendeki de benim deyip hepsini kendine hak görmek ise bencilliktir. Sahip olma, tutma, tatma, bilme duygusu benlik, sahiplenme, kendinden başkasına bırakmama, kendinden başkasını bilmeme yahut sadece kendini bilmek bencilliktir. Benlik müsbet (olumlu, pozitif) bir şeydir, bencillik ise menfi (olumsuz, negatif) bir şeydir.
Peki, milliyet nedir?
Milliyet benliğin kolektif olanıdır. İnsana lazım olan “ben” duygusunun “biz”deki karşılığıdır. Cemaat, kavim, millet, ulus bu açıdan hepsi aynı kolektif benliğe (yani bir “biz”e) işaret eder. Milliyetin maddi bir temeli olmak zorunda değildir. İradi milliyetler olabileceği gibi, coğrafi, dinsel, dilsel ve ülkesel milliyetler de mümkündür. Amaç şahs-ı manevinin teşkilidir. Mesela Müslümanlık bir milliyet olduğu gibiTürkiyelilik de bir milliyet hâline gelebilir. Avrupalılık da bir milliyettir veya olabilir. Herhangi bir milliyetin diğerine bir üstünlüğü yoktur. Milliyetler doğabilir ve ölebilir. Milliyet cem olma, cemaatleşme, komünleşme, toplumlaşma imkânı sağlayan ve bireyleri tespih taneleri gibi biraraya getiren bir iptir. Milliyet, insanı sosyal (medeni) olmasının gerektirdiği birbirine yapışmayı mümkün kılandayanışma zemininin adıdır. Milliyet insanın kolektif özgürleşmesi için ihtiyaç duyduğu bir hissetme ve bedenleşme aracıdır. “Fikr-i milliyet, hürriyetin pederidir.” Yani insanın kolektif özgürlüğü ancak toplumsal dayanışmayla (milliyet ipi) ile mümkündür.
“Birbirinizi tanımanız için sizi farklı kavim ve kabilelere ayırdık” diyor Allah. Allah’ın yarattığı insan bireylerin farklı farklı olması ile Allah’ın yarattığı insan toplulukların farklı farklı olması arasında bir fark yoktur. Her birinde bir rengin, bir şahsiyetin olması Allah’ın isimlerinin bir yansımasıdır. Kâinattaçokluk ve renklilik vardır. Ancak amaç renkleri inkâr etmek değil o renkleri buluşturarak ve tanıştırarak, çokluktan büyük bir birlikteliğe gitmektir. İnsanın doğayı tahribe hakkı olmadığı gibi insanın insanı ezmeye de hakkı yoktur. Doğayı tahrip insanın benliğinden değil bencilliğindendir. İnsanın insana tahakkümü insanın benliğinden değil bencilliğindendir. Milletlerin milletlere zulmümilliyetlerinden değil milliyetçiliklerindendir. Demek ki milliyet müsbet (olumlu, pozitif) bir şeydir.
Sonraki yazıda devam edelim.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.