İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Tarhan Erdem
19 Mart 2012 Pazartesi 07:51
Hükümetin sahici ifade ve örgütlenme özgürlüğünü istememesi sade ama dehşet dolu bir gerçektir!
Hükümet, insan hakları konusunda atılması gereken adımları atmıyor; bilerek ve sonucunu görmeden!
Her gün karşılaştığımız kanıtlardan biri, Nevruz’un pazar günü yapılması isteğinin kabul edilmemesiydi. İstanbul Valisi Mutlu, pazar günkü toplantıya izin verilmeyeceğini cuma günü açıkladı: Kutlamalarını 21 Mart Çarşamba günü yapmayıp da niçin değiştiriyorlardı?
Sonra, kararlarının nedeni gazetelere ‘sızdırıldı’: PKK liderlerinden birinin; ‘kutlamalarda hadise çıkartılması’ yolunda emri ele geçirilmişti.
Validen sonra konuşan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in sözlerinden bu tertibin merkezde alındığı, pazar günü toplantılara izin verilmeyeceği anlaşıldı.
Yasaklanan kutlamalar, dün bir iki ‘vurdu kırdı’ ve idarenin suhuletiyle kaldırıldı. Başlangıçta izin verilmemesi, yönetimin alışık olduğu, hatta doğasına yerleşmiş, tepkisiydi galiba sonra karar yumuşatılıp değiştirildi!
Bu olaydan başlayarak Avrupa Birliği Reform İzleme Komitesi’nin cumartesi günkü toplantısında, hükümetin ifade özgürlüğü politikası üzerine söylenenleri nakletmek istiyorum:
Toplantıya katılan Adalet, İçişleri, Dışişleri ve Avrupa Birliği bakanları gazetecilerin sorularını cevapladılar. İki bakanın konuşmaları arasında bir çelişki vardı.
Bağış’ın müjdesi
Ev sahibi AB Bakanı Bağış konuşmasında, basına müjde verdi: İçinde, ‘İfade ve basın özgürlüğü de dahil olmak üzere insan hakları standartlarının da yükseltilmesine yönelik önemli iyileştirmeler’ bulunan ‘4. Yargı Reform Paketi Meclis’e sevk edilecekti’; ayrıca ‘Paketle birlikte AİHM’de 3 bin civarında dosyanın çözüme kavuşması’ öngörülmekteydi.
Oysa, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in sözleri, Egemen Bağış’ın söylediklerinden bir hayli farklıydı:
Düşünülen tasarı
Sayın Ergin’in sözleri açıktı; gerçekte, iki aydır getirileceği söylenen ‘paket’te ifade özgürlüğünün tanımı ve özüyle ilgili maddeler yoktu; öneriye, hakkında soruşturma açılan kişilerin cezalarının ertelenmesini veya hafifletilmesini düzenleyen hükümlerin yazılması düşünülüyordu.
İnsan hakları standartlarının yükseltilmesi de söz konusu değildi. Yapılan, son anayasa değişikliğiyle getirilen, Anayasa Mahkemesi’ne kişisel başvuru hakkının, AİHM’nce de tanınmasına çalışmaktır.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü; ceza hukukunu, dernekleri, toplantıları, basını, radyo ve televizyonu, bilişimi ve sendikaları düzenleyen kanunlarla sınırlanmıştır. Birçok özel yasada da ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddeler bulunmaktadır. Ülkemize ifade özgürlüğü getirilecekse bütün bunlar elden geçirilip bir metin hazırlanmalıdır. Bir zamanlar, böyle hazırlanan metinlerin bulunduğu, “Meclis’e sunulması için zamanı bekleniyor” sanısı uyanmıştı!
Hükümetin tavrı değişti
Önce Başbakan tavır değiştirdi, sonra bakan da ona uydu!
Geçen 2011 başlarına kadar özgürlüklerden ve açılımdan bahseden Başbakan, seçim konuşmalarında başladığı tam aksi söylemini sürdürüyor.
İfade özgürlüğündeki iyileştirmeler artık Adalet Bakanı Ergin’in konuşmalarını süslemiyor. Hükümetin sahici ifade ve örgütlenme özgürlüğünü istememesi sade ama dehşet dolu bir gerçektir!
Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, “Vesayet rejimini ve onun darbeler için kaos hazırlayıcı yapılanmasını hafife alanlar fena yanılırlar” diye başladığı yazısını, “Demokratikleşme cephesini birbirine düşürme oyunlarına paralel giden bu numaralara karşı aman dikkat...” diyordu. (16 Mart)
Sayın Gülerce katılır mı bilemem ama ‘bu numaralara’ çekilen dikkat, ifade özgürlüğü ve insan haklarında ağırlığa da çekilmelidir! Çünkü numaraların başlıca dayanağı ifade özgürlüğüdür:
Savaşın kışkırtılmasından, her öneride arka niyet aranmasından, olayların düz akıl ile yorumlanmamasından ve daha birçok ‘numaradan’ ifade özgürlüğü sorumludur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.