22 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir18°C
  • Berlin2°C

İDRİS NAİM ŞAHİN VE PKK

Hilal Kaplan

20 Temmuz 2012 Cuma 08:19

Ana muhalefet partisinin ilk defa inisiyatif alarak hükümetle beraber Kürt meselesini çözmek için adım attığı,

Leyla Zana'nın "Başbakan bu sorunu çözebilir, ümitliyim" çıkışının Başbakan'la Resmî Konut'ta görüşerek karşılık bulduğu,

Kürtçe'nin seçmeli ders olarak da olsa artık devletin eğitim sisteminde 'resmen' yer aldığı,

Yargının "Sayın Öcalan" ve "Kürdistan" kelimelerinin kullanımını cezalandırmak aleyhinde içtihatlarda bulunduğu bir dönemden geçerken BDP, Diyarbekir'de bir miting yapmak istedi.

Leyla Zana'nın çıkışını ve KCK davasındaki tahliyelerle esen olumlu rüzgârı boşa çıkarmak için atılan akıllıca bir adımdı.

Hem de geçtiğimiz sene Öcalan'ın İmralı'ya 'gömüldüğü' gün olan 14 Temmuz'un yıl dönümünde...

14 Temmuz'un, PKK'nın tarihi bağlamındaki öneminin farkındayım. Ancak aynı şekilde BDP de daha geçtiğimiz sene 13 gencimizi kaybettiğimiz Silvan saldırısının ve aynı güne denk getirilen 'demokratik özerklik ilanı'nın yıl dönümünde bu mitingi yaptığının farkındaydı.

Aynı gün yurdun çeşitli illerinde PKK'nın öldürdüğü gençlerimizin toprağa verildiğinin de farkındaydı.

Silvan saldırısının yıldönümünde bu mitingi yapmanın geri kalan kamuoyu tarafından nasıl algılanacağının da farkındaydı.

Peki tüm bunlara rağmen, söz konusu mitingi yapmak BDP'nin hakkı mıydı?

Evet, hakkıydı.

Diyarbekir Valiliği, muhtemelen 'merkez'den aldığı talimat doğrultusunda BDP'ye alanları kapatmayı âdet haline getirdi. En son Mart ayında, BDP'nin Nevruz mitingi yasaklanmıştı. Ancak gelen milyona yakın kalabalık sebebiyle bu yasağını uygulayamamıştı.

Şimdilik ilkesel doğruları bir tarafa bırakalım. Ve hükümetin, BDP'nin bölgedeki ağırlığından rahatsız olduğu için bu tür yöntemlere başvurduğunu varsayalım.

Sizce devletin Diyarbekir meydanlarını BDP'ye kapaması, bölge halkı nezdinde BDP'ye olan sempatiyi azaltan bir etken midir?

Hastaneye kaldırılan vekillerin, tazyikli su yediği için sırılsıklam olmuş seçilmişlerin görüntüleri BDP'nin 'mazlum Kürt halkı' siyasetine taze kan sağlamaktan öte bir işe yaramakta mıdır?

BDP'li vekillere hakaret etmek, seçmen kitlesini BDP'den soğutmakta mıdır; yoksa partiye yapılacak her tür eleştiriyi geçersiz kılacak bir mağduriyet kalkanın inşasına olanak mı sağlamaktadır?

Devletin muradı BDP kitlesinin daha da bilenmesiyse 'görev başarıyla tamamlanmıştır'.

İçişleri Bakanı Şahin, BDP'nin Diyarbekir'de 'düzenleyemediği' mitinge ilişkin sorulan soruya şöyle cevap vermiş:

"Sadece Türkiye'nin değil Türk milletinin değil insanlığın belası bir anlayış. Hayata karşı, hayatlar söndüren bir teşkilat, bir örgüt. Ortalama ömrün 30'u geçmediği bir örgüt yapısı. Dini, ahlaki, üretim, çağdaş değeri olmayan bir yapı."

Diyelim ki Bakan, açıklamasının bu bölümünde sonuna kadar haklı olsun.

Velev ki BDP gerçekten dinî, ahlâkî ve çağdaş anlamda değersiz bir hareket olsun. Ancak Bakan'ın bu yönde bir görüşe sahip olması, BDP'nin tüm demokratik haklardan yoksun bırakılması gerektiği anlamına gelir?

Milyonlarca oy alan ve Meclis'ten belediyelere kadar temsil hakkı bulunan bir siyasî partiden bahsettiğimizin farkındayız, değil mi?

Ve Bakan Şahin devam etmiş:

"Biz hep söyledik. BDP, bölücü terör örgütünün tamamen siyasal uzantısı olarak faaliyet gösteren bir partidir. Yapılmak istenen toplantı bir anlamda terör örgütünün toplantısıdır. Bunun başka bir anlamda değerlendirmek biraz akıl tutulması olacaktır."

Bu açıdan ele alındığında Bakan Şahin'in emrindeki polis gücünü kullanıp meclisteki BDP'liler başta olmak üzere tüm teşkilatı hapislere doldurması gerekmez mi? BDP'nin yapmak istediği her türden miting ve toplantı, aslında terör örgütüne aitse, bugüne kadar neden kendilerine söz hakkı tanınmıştır? Bu söz hakkının tanınması en başta Bakan'ın da 'yasa dışı'na çıktığı anlamına gelmez mi?

"Acaba Yeni Şafak değil de Sözcü mü okuyorum?" diye düşünmeye başladıysanız, sadede gelebilirim.

Bakan Şahin'in açıklamaları, demokrasilerde olmaması gereken bir zihniyete işaret ediyor. Hayır, sadece anayasal bir hak olan miting düzenleme hakkını ihlal ettiği için değil. Aynı zamanda monarşik egemenliğin temeli olan "istisnaya karar verme hakkı"nı da kendisinde gördüğü için...

Zira "BDP=PKK" denkleminin demokratik alanda bir geçerliliği olsaydı BDP'nin Meclis'te grup kurmasına da, yüze yakın belediyeyi yönetmesine de izin verilmemesi icap ederdi. Ama hayır. Hem demokratik bir ülke izlenimi verilecek hem de istenildiği takdirde, keyfî biçimde demokratik haklar askıya alınacak...

Sizce BDP seçmenine verilen "miting yapamazsınız" mesajı ve Bakan Şahin'in BDP'li vekilleri "zavallı" diyerek aşağılaması karşısında "askerî çözüm sürecindeyiz" diyen, devletin hâlâ eski anti-demokratik devlet olduğunu savunan PKK yöneticilerinden Duran Kalkan ne hissetmiştir?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.