23 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara11°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

İÇTENLİKLE KONUŞAN BAKAN

Murat Belge

27 Mayıs 2012 Pazar 08:16

Bugünlerde gazetelere bakınca, en “rağbette” konunun İçişleri Bakanı olduğu görülüyor. Geçen gün Kurtuluş Tayiz’in yazısının başlığında, bu zatın, AKP’nin bilinçaltı olduğu söyleniyordu ki, bence doğru bir saptamaydı bu. Şüphesiz, o cephe içinden birçok kişi “Ne münasebet! Benim öyle bir bilinçaltım yok!” diyebilir, kızabilir de. Ama bireyleri değil, genel ideolojik tabakaları konuşuyoruz. Türkiye’de herkesin bilinçaltından kurtulması gerekiyor, çünkü hepimizin ortak bilinçdışı kirli. Bunu yapabilenler var, yapamayanlar var; yola çıkmış olanlar var, çıkmayan ve çıkmayı düşünmeyenler var.

Ama Kurtuluş Tayiz’in saptamasıyla böyle bir “ayna”nın ortaya konmuş olmasının bir faydası bile olduğunu düşünebiliriz. Bu aynanın öncelikle o kesime gösterecekleri önemli. Nitekim Bakan’ın eski üslûbuyla söylediği yeni sözler partisi içinde de “Bu kadar olmaz” tepkisi uyandırmışa benziyor. Hüseyin Çelik’in sözleri de yenir yutulur cinsten değil ve herhalde tamamen kişisel de değil. Ama belli ki Başbakan kendisi böyle bir Bakan’ın varlığından sağmayı düşündüğü yaranın tamamını henüz elde etmemiş. Dolayısıyla “durum devam edecek”.

Bugün Taraf’ta Demiray’ın anlattıkları da ilginç: kahvede adam kalkıyor, “Bu millet onu seviyor” diye bağırıyor. Daha baştan bir sorun: hangi millet, onu sevmekte olan? Herhalde “Kürt milleti” değil. Ama sorun zaten burada: “Kürt milleti” diye bir kavram, bir söz olacak mı, olmayacak mı? “Seviyor” diye bağıran (Demiray’a göre Karadenizli) adam “Kürt milleti yoktur, olmamalıdır” diyen bir “millet” adına konuşuyor. O “millet”in hepsi öyle konuşmuyor ama bayağı geniş bir kesim öyle düşünüyor, daha doğrusu hissediyor. Yani, uzun lafın kısası, bu Bakan, “münferit vaka” değil.

“Havas” ve “avam”... Kendisine Bakanlık verilmiş bu adamın ağzından çıkan her şey, bir düzeyde, “skandal”. Buranın bildik teamüllerinden bakınca, Bakan olması bir yana, böyle bir “adam” olması dahi şaşırtıcı. Ama öbür düzeye inince, durum hiç de böyle görünmüyor. Oradaki insanlar açısından, burada “gaf” gibi görünen şeyler, hayatın normal dokusunu oluşturuyor. Bilgisizlik, orada zaten “bilgi” diye bilinen şey; tutarsızlık, sap derken sepet demek, denenmiş ve kabul edilmiş” düşünce tarzı”. Üstüne üstlük, adam belli ki “Kürt düşmanı”. “İşte benim gönlümde yatan İçişleri Bakanı!”

Bizim amca oğlu vardı. Askerde Mardin’i çekti. PKK vurdu, öldürdü çocuğu...” Kahvede kalkıp “Bu millet onu seviyor” diye bağıran adamın dünyası şuradan şuraya kadar. İçişleri Bakanı sıfatı verilmiş zat çıkıp o herkesi (belli düzeydeki “herkesi”) şaşkına çeviren sözleri söyledikçe, bu adam bunlardan bir tane sonuç çıkarıyor: “Bakan da bu konuda benim gibi düşünüyor. Bu Kürtlerin canına okuyacaksın. Ağzını açtırmayacaksın. Helâl olsun Bakan’a. O da bunu yapıyor.”

Gerisi ilgilendirmiyor o adamı. Genel durum böyle olunca, belli ki Başbakan’ı da ilgilendirmiyor. Zaten Başbakan da, ara sıra “Acaba yanlış mı yaptım” diye soru soran bir kişi değil ancak dili sürçebiliyor.

Türkiye’nin şu anda İçişleri Bakanı olan zatla yaşadığı sorun aslında kendisiyle, kendi bilinçaltıyla yaşadığı sorundur. Bu özelliğiyle, dünyada tek ve benzersiz (Oğuz Atay’ın deyimiyle, “tek ve Türk”) değildir aslında. Hem o Bakan, hem de onu sevenler, dünyanın her yerinde bulunur. Sorun, çok ve belirleyici olmaları ile etkisiz bir azınlık olmaları arasında. İkinci durumun geçerli olduğu yerlere genel olarak “ileri ülkeler” diyoruz ama son zamanlarda bu “ileri” ülkelerde olanlar da insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa uğratabiliyor.

Türkiye çok değişti; buna rağmen, hayatı bu hamlıkta yaşayanların sayısı adamakıllı yüksek. Dolayısıyla belirleyici de oluyorlar.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.