24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara1°C
  • İzmir6°C
  • Berlin4°C

HÜKÜMET VE MEDYA

Hüseyin Gülerce

31 Temmuz 2013 Çarşamba 04:25

Gezi Parkı olaylarının kör gözlere bile soktuğu acı gerçek şudur: Toplumdaki kutuplaşma, özellikle AK Parti karşıtı kesimlerde bir kin, nefret ve hesaplaşma patlamasına dönüştü. 

Böylesine bir kutuplaşma, Türkiye üzerinde oyun oynayan iç-dış bütün şer odaklara müsait bir fay hattı hazırlıyor. Bu kutuplaşma Türkiye’yi her türlü belaya açık hale getiriyor. Maalesef bu kutuplaşma medyayı da etkiledi. Başka şekilde söylersek, medyanın bir bölümü de bu kutuplaşmaya körük sallıyor. Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümete karşı, böylesine organize ve toplu şekilde saldırı yapılmamıştır. Küfür, hakaret, aşağılama, alay etme, yalan haberler, bilgi kirliliği had safhadadır. Düşmanlar için söylenmeyenler, yazılmayanlar pervasızca söyleniyor, yazılıyor.

Medya, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Basın meslek ilkeleri bellidir. Maalesef bu ilkeler ve meslek ahlakı yerle bir edilerek, kasten, ideolojik ve hasmane yayınlar yapılmaktadır. Ölçü kaçmıştır. Kalemlerden, ekranlardan kin, nefret, aşağılama hatta kan damlamaktadır. Hükümetin her yaptığı doğru mu? Elbette hayır. Hükümet eleştirilemeyecek mi? Elbet eleştirilecek. Her eleştiriye de kızmayacak. Hükümetler, bütün Türkiye’nin hükümetleridir. Herkesi kucaklamak da sevaptır. Rahmetli Özal ne güzel söyledi: Halka hizmet, Hakk’a hizmettir. Herkes bizim insanımız. Dinimizce insan, eşref-i mahlûkattır. “Bu da Allah’ın yarattığı eşref-i mahlûkat deyip” Allah’ın hatırını gözeterek, tek bir kalbi bile kırmamak, mümin olarak boynumuzun borcudur, insaniyetimizin gereğidir. Sonra, demokrasilerde herkes eşittir. Partili-partisiz ayırımı, herkesin hükümeti olma anlayışı ile bağdaşmaz. Temel insan hakları, özgürlükler, evrensel insani değerler, hukukun üstünlüğü, adalet asla vazgeçemeyeceğimiz esaslardır. Hepimiz insanız, peygamberler hariç, her yaptığımız doğru olmaz. Bizim gibi beşerler, hata yapar. Niyeti halis olanlar kasten yanlış yapmaz, zulmetmez. Ama beşeriz, şaşarız. Ayağımız sürçer, yönlendirmelerle, telkinlerle, zaaflarımıza yenik düşmelerle, istikameti tutturamadığımız olur. Dost odur ki, böyle zamanlarda ikaz eder. İkaz edilen de bundan gocunmaz, alınmaz. Dost da ikaz ederken diline, duruşuna, üslubuna da dikkat eder. Rencide etmez, kırmaz, dökmez…

Medya-hükümet ilişkilerinde medyada yanlışların temelinde, AK Parti’yi eleştirmek yerine, düşmanlık yatıyor. Sanki karşımızda iktidar değil düşman var. Birileri bunu, “Erdoğan gitsin, AK Parti’den kurtulalım” diye evet kasten, organize ve profesyonelce yapıyor. Bazıları da üslup hassasiyetini unutarak, hissiyata takılarak kıyıdan, köşeden aynı cephedeymiş gibi fotoğraf veriyor.

Demokrasilerde şunlar yoktur: Hükümetler ülkeyi yönetir, gazeteciler ve yazarlar da hükümeti yönetir… Bazı köşe yazarları, her şeyin en doğrusunu bilir, başbakanlar onları dinlerse iyidirler, onları kale almazlarsa muhtar bile olamazlar, cahildirler, kötüdürler… Köşe yazarları şunları da yapmamalıdır: Yıllarca yüksek ücretler aldıkları halde seslerini çıkarmayıp, sonra etkisiz kaldıklarını gördüklerinde patronlarını aşağılayıcı, karalayıcı, suçlayıcı yazılar yazıp kendilerine yol verilmesinin zeminini hazırlamamalıdır. Sonra da bunu “Türkiye’de basın özgürlüğü bitti” diye yabancılara jurnallememelidir…

Eleştiriye evet, düşmanlığa hayır. Manşetlerde, köşelerde açıktan desteklediğiniz parti, bir türlü iktidar olamıyor diye kin, nefret ve intikam duygularıyla hesaplamayı, gazetecilik olarak göstermeye hayır, bin defa hayır…