08 Eylül 2024
  • İstanbul21°C
  • Diyarbakır22°C
  • Ankara20°C
  • İzmir27°C
  • Berlin22°C

HRANT'IN MÜSLÜMAN ARKADAŞLARI

Hilal Kaplan

20 Şubat 2012 Pazartesi 08:44

Birkaç haftadır, gündemin yoğunluğu altında ezilse de önemsediğim bir tartışma sürüyor. Etyen Mahçupyan'ın Zaman'da yayınlanan "Hrant'ın Arkadaşları" ve ardından gelen "Hrant'ın parazitleri" yazısı üzerine başlayan bu tartışma Taraf'tan Ümit Kıvanç'ın "Hem Cemaate hem Ergenekon'a çalışıyoruz" başlığıyla yayınlanan yazısıyla devam etti. En son Markar Esayan'ın "Hrant'ın arkadaşları ve parazitleri" ve Alper Görmüş'ün "Hrant'ın Müslüman Arkadaşları" yazısıyla iyice dallanıp budaklandı.

Mahçupyan özetle Hrant Dink'in "Hrant'ın Arkadaşları" grubunun söylemleri sebebiyle "solcu Ermeni" kimliğine mahkûm edildiğini, Dink'in bundan çok daha fazlasına tekabül ettiğini ve bu seçimin Dink'in Ergenekon-sever solcular tarafından sahiplenilmesine sebep olduğunu savunuyordu. Kıvanç ise ilk başta cemaate ve kısmen Ak Parti'ye yakın bulunan grubun bugün nasıl olup da Ergenekon'a daha yakın konumlandırıldığını ironik ve biraz da sitemkâr bir üslupla dile getiriyordu. Esayan ise "Hrant'ın Arkadaşları" grubuna yönelik eleştirileri haklı bulmasa da Mahçupyan'ın "Hrant'ın parazitleri" adı altında tanımladığı kesimin söylemlerinin davanın sahiplenmesine gölge düşürdüğünü teslim ediyordu. Görmüş ise bu tartışmaya dindarların davanın takibi bağlamında neden ilgisiz kaldığının faturasını yine Mahçupyan'ın argümanlarına yakın bir yerden anlamaya çalışıp, Müslümanların "Hrant'ın Müslüman Arkadaşları" adı altında ayrı bir örgütlülük oluşturması temennisiyle bitiriyordu.

Peki, ben neden bu tartışmaya katılmaya karar verdim? Çünkü hem Dink davasının Müslüman kamuoyu tarafından yeterince sahiplenilmediği görüşüne katılıyorum ve bunu dert ediyorum hem de Hrant'ın Arkadaşları grubunun pek de hak etmedikleri bir eleştiriyle karşı karşıya kaldıklarını düşünüyorum.

Mahçupyan'ın eleştirilerinden başlayalım. Öncelikle Dink'in "Ermeni ve solcu" oluşunun, ona sahip çıkarken unutmamız ya da üzerinde durmamamız gereken iki kimlik kategorisi olduğunu düşünmüyorum. Bilakis özellikle Ermeni olmasından ötürü sistemin kurban etmeye "layık" bulduğu bir mazlumdan bahsettiğimiz için bu kimlik kategorilerinin vurgulanmasını yerinde bir seçim olarak görüyorum. Ki bu Hrant'ın Arkadaşları'nın Dink için yaptığı bir seçim değil; aksine Dink'in pek çok konuşma ve yazısında altını çizmeyi uygun gördüğü iki kimlik... Öyleyse Hrant'ın Arkadaşları'nın bu vurguyu es geçmesini beklemek ve bunun kamuoyu duyarlılığına daha fazla hitap edeceğinden ötürü gölgelemesini beklemek sanırım doğru olmaz. Üstelik Dink'i bu kategorilere "hapsetmek" noktasında özel bir çaba harcandığını da düşünmüyorum. Hrant'ın Arkadaşları'nın, Hrant'ı tanımlama gibi bir kaygı veya amaçla hareket ettiklerini de gözlemlemedim. Kaldı ki "Hrant'ın Arkadaşları" derken esasında çekirdeği yedi-sekiz kişiden müteşekkil olan insanların davayı gündemde tutma gayretinden bahsettiğimizi unutmamak gerekir.

Yazının en katılmadığım noktasıysa "Hrant'ın Arkadaşları"nın 'solun sekter dünyasını aşan bir katılım yelpazesinde ısrarcı olmadıkları' teziydi. Zira, kişisel deneyimlerimden yola çıkarak şahitlik etmem gereken bir vakıa var ortada. "Hrant'ın Arkadaşları" içinde en çok emek sarf eden kişiler, özellikle son birkaç yıldır 19 Ocak'larda Müslüman katılımını artırmak için çalıştılar. Hatta geçen sene Mazlum-Der, Özgür-Der, İHH ve Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'a bizzat giderek toplantılar yaptılar. Bu oluşumlardan kitlelerini yürüyüşe davet etmelerini talep ettiler. Kamuoyunun bu toplantıları bilmemesi doğal çünkü hiçbiri basın önünde yapılan görüşmeler değildi. Ancak ayarlanmasına vesile olduğum bu görüşmeler bile "Hrant'ın Arkadaşları"nın Dink'i sol-sekter bir söylemin yedeğine almak gibi hususi bir çaba içinde olmadıklarını gösteriyor sanırım.

Şunu da hatırlatmak zorundayım: İşten atılmasının PR'ını en başarılı şekilde gerçekleştirerek gazetecilik tarihimize adını yazdıran "Hrant'ın parazitleri"nden birisi geçtiğimiz sene "Hrant'ın Arkadaşları'ndan Başbakan'a mektup" başlığıyla 62 yazarın kendi köşesinde paylaştığı metne yer vermeyi reddedişini "Hrant'ın Arkadaşları olarak anılan bir çevredeki moral üstünlük hükümete yakın şahsiyetlere geçti" diyerek açıklamıştı. Yani bir taraf Hrant'ın sol-sekter ve yer yer Ergenekon'a sempatik bir kitleyle özdeşleştirildiğinden yakınırken, diğer taraf da Ak Parti yanlısı oldu bunlar" diyerek dudak büküyor. Alıntıladığım sözlerin üzerinden beş ay bile geçmeden "Hrant'ın Arkadaşları" grubu yukarıdaki tezlerle eleştiriliyorsa demek ki esasında zihnimizdeki "Hrant'ın Arkadaşları" algısını paylaşamıyoruz. Ve bu arada olan "Hrant'ın Arkadaşları"ndan ziyade davaya oluyor sanki.

Gelelim, bir Müslüman olarak kendi üzerimde hissettiğim sorumluluğa... Geçtiğimiz ay, 19 Ocak'ın yıl dönümünde davayla alakalı bir televizyon programı yaptım. Başlangıçta özellikle Müslüman entelektüeller içinden bir konuk ağırlamayı istiyordum. Düşündüm, düşündüm ve başından beri bu davayla yakından ilgilendiği bilinen bir isim bile bulamadım. "Sorun bende" diyerek etrafıma danıştım ama sonuç değişmedi. Bu yoksunluğun üzerine kafa yormamız gerek. Aksi takdirde ne birilerinin "Hepimiz Ermeni'yiz" sloganını beş yıl sonra 'keşfetmesine' ne de manipülatif kitap yazarlarının Dink'i sahiplenme çabalarına diyecek sözümüz olamaz. Olduğundaysa fazlasıyla geç kalmış olduğumuzu görürüz, bugünkü gibi...

"Hrant'ın parazitleri"nin kamuoyunda Dink algısını hegemonize etme girişimlerinden duyulan rahatsızlık bile bu 'uyanış'a sebep olacaksa ne âlâ... Lâkin "Hrant'ın Müslüman Arkadaşları" adı altında ayrı bir gruplaşmaya gerek yok, hepimize "Hrant'ın Arkadaşları" arasında yer var; yeter ki mazlumun hakkını savunmak için orada bulunmak isteyelim.

Son olarak, Hrant'ın Arkadaşları başından beri, davaya veya Dink'in şahsiyetine bir halel gelmesin kaygısıyla "özneleşmedi"; hiçbir zaman kendilerini veya düşüncelerini ön plana çıkarmadı. Şimdiyse tabiri caizse bunun 'ceza'sını çekiyorlar. Pekâlâ bir bildiri yayınlayıp kendilerini savunma seçeneği varken sessiz kalmaya devam ediyorlar. Zira nasıl algılandıklarını "esas amaç"tan, yani Dink davasının sonuca ulaştırılmasından daha önemli görmüyorlar. Galiba bize düşen de bu olmalı...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.