HRANT, LİCE VE GEZİ: YENİ BİR YARIN
Taner Akçam
01 Temmuz 2013 Pazartesi 08:39
Dün Taksim’de, Lice’deki ölüm olaylarını protesto için sokağa çıkılmış olması değil bu çıkanların bileşkesi daha önemli idi. O kalabalığın içinde vaktiyle Kürt meselesinde son derece milliyetçi tutum takınan ulusalcısı, CHP’lisi vb. önemli bir çevre de vardı. İnanılması çok zor olan bu sosyal bileşimi iki önemli faktör sağladı. Kürtlerin silaha hayır demesi ve Gezi olayları... Yoksa Lice benzeri olaylar Kürt bölgesinde 30 yıldır vaka-i adiyeden idi.
Barış ve Gezi, bize bu ülkedeki sorunların ana ortak paydasını görmemizi sağladı. Kendi vatandaşlarına, hoyratça ve vahşice saldırmayı siyasal bir kültür hâline getirmiş bir iktidarın varlığı.
Türkler ve Kürtler belki ilk defa bu ülkenin sorunlarını ortak bir noktadan okumaya başlayacaklar ve başlıyorlar. Sıradan vatandaşı adam yerine koymayan, çadırını yakan, protestocuyu sırtından vuran bir devlet Barış ve Gezi sayesinde çırılçıplak ortaya çıktı.
Gezi ile birlikte içine girdiğimiz süreç, son on beş yılın ikinci büyük sivil direniş dalgasıdır. Yaşanan büyük bir enerji patlamasıdır. Eğer bu enerji patlamasına bir başlangıç tarihi koymamı isterseniz bu Hrant Dink cinayetidir, derim. Daha önce de benzeri çok cinayetler işlendi bu topraklarda. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı sadece bir kaç isim... Ama bu cinayetler, birkaç yıl içinde anma törenleri sadece aile mensuplarınca yapılan unutulmuş hatıralar kategorisine girdiler. Ve kamu önünden kaybolup gittiler.
Hrant’ın cenaze töreni ile birlikte ülke, hiç alışkın olmadığı sivil bir direniş tarzıyla karşılaştı. Özellikle ailenin duruşu ile de her yıl, giderek artan sayıda insan Hrant’ın şahsında, bir bireyin, bir vatandaşın hakkını ve adaletini aramaya başladı. Hrant, “Ben Ermeni’yim, herkes ile eşit bir vatandaş olmak istiyorum” dediği için öldürülmüştü. İkinci sivil direniş dalgasının en önemli özelliği budur. Bir vatandaşın etnik ve dinî kimlik farklı gözetmeden hak, özgürlük ve adalet arayışı... Gezi’de, çok daha büyük bir kesim aynı şeyi tekrar etmeye başladı: “Ben bir Türk’üm, kimsenin kulu-kölesi değil, vatandaşım; karar süreçlerine katılmak istiyorum.” Şimdi Barış sayesinde Lice’nin de aynı şeyi söylediğini fark ediyoruz; “Ben bir Kürd’üm; barış ve vatandaşlık hakları istiyorum”. Hrant, Gezi ve Lice aynı şeyi istiyorlar: “Vatandaşını insan yerine koyan bir devlet; astığı astık, kestiği kestik, hesap vermez yönetici despotizmine hayır!”
Sürekli tekrar edeceğim, AKP son 15 yılın birinci büyük sivil direniş hareketinin önderidir ve bu ülkedeki sivil-asker bürokratik otoriter geleneğe büyük darbe vurmuştur. Ama AKP, ikinci sivil direnişi ve onun taleplerini anlamakta zorlanıyor. Onu, kendisinin sivil-asker bürokrasiye karşı verdiği mücadelenin kodları ile okuyor. Ama böyle okumaya devam ederse sadece kendisi ciddi erozyona uğramayacak, Türkiye’yi de büyük zora sokacaktır.
AKP’yi de yaratan birinci büyük sivil direnişin ana gövdesi İslami muhafazakâr çevreleridir. Bu çevreler, şu andaki hâliyle bu AKP’yi sırtlarında taşımakta zorlanacaklardır. AKP ile İslami muhafazakâr gövde arasındaki ittifak çatlar. İslami muhafazakâr çevreler, AKP’yi demokrasi için desteklediler. Onlarca yıldır bu ülkede astığı astık, kestiği kestik halka hesap verme kültüründen uzak sivil-asker bürokratik zorbalığa son vermesi için AKP’yi işbaşına getirdiler. AKP’yi, sivil-asker bürokratların bu halka reva gördüklerini, şimdi seçilmiş olanlar tekrar etsin diye desteklemediler.
İslami muhafazakâr kesim ağır hareket eder, ağır tepki verir. Onlar, laik kesim kadar “aceleci” değildir. Tevekkül sahibidir. Ama bu kesimlerdeki demokrasi özleminin kökleri laik kesimden daha güçlüdür. Laik kesimin eklenmesi gereken çok ciddi bir dezavantajı vardır. Bu kesim, sol diye bilinen birçok fraksiyonu da dâhil, İttihatçı bir ana gövdenin ürünüdür ve kuvvetli anti-demokratik ögelere sahiptir.
AKP bunu biliyor ve buna oynuyor. Ama bu tutmaz. Çünkü şu anda kökleri ağırlıklı laik kesim içinden yeşermekte olan bu yeni dalga, birey hak ve özgürlükleri arayışı etrafında şekilleniyor. Eğer bu hareketi ille bir şey ile kıyaslayacaksanız, Amerika’daki 60’lı yıllardaki sivil haklar hareketi ile kıyaslayın. Türkiye’de, Hrant ile birlikte, yeni bir vatandaşlık bilinci etrafında, hiçbirimizin alışık olmadığı yeni bir hareket mayalandı. Lice ile Gezi’yi, Kürt ile Türk’ü birleştiren Hrant cinayetinin yaktığı meşaledir.
Aslında, tıpkı ABD’de Johnson gibi, Türkiye’de de bu sivil hareketin patlamasının ön koşullarını askerî vesayet rejimini gerileterek AKP yarattı ve hazırladı. Bundan dolayı, yeni harekete saldıracağına kendisine övgü payı çıkartsa daha iyi yapardı. Fakat AKP bunun yerine, ikinci sivil direnişi, 28 Şubat’ın laik kesimlerine veya klasik solculara benzeterek alt edeceğini zannediyor. Yani, kendisinin önünü açtığı bu sivil dalganın kodlarını okumaktan çok aciz. Ve bu nedenle galiba Erdoğan’ın sonu da Johnson gibi olacak...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.