HİÇBİR ŞEY VE HAYAT
Ahmet Altan-
13 Mayıs 2011 Cuma 12:25
Bu ülkenin her yanına Malraux’nun o muhteşem sözünü asmalı.
“Bir hayat hiçbir şeydir ama hiçbir şey bir hayat değildir.”
Tarihin kayıtlarına 11 mayıs günüyle ilgili, “Silopi’de iki polis vuruldu” diye yazılacak.
Polisevi’nin kapısında nöbet tutan iki polis tarandı.
Biri o gece diğeri ertesi gün öldü.
Binlerce insanın öldüğü bir savaşta iki kurban daha.
“Bir hayat nedir ki...
Savaş bu, insanlar ölür.”
Böyle diyebilirsiniz, gerçekçi bir soğukkanlılıkla omuzlarınızı silkebilirsiniz.
Gerçekçi bir yaklaşım olur bu.
Bunun, otuz yıl süren bir savaşta hastalanmış bir toplumun hastalanmış fertlerinin “gerçekçiliği” olduğunu söylemek de gerçekçi bir yaklaşımdır.
Hastalandı bu toplum.
Ben, otuz asker öldüğünde gülen adam da gördüm, on PKK’lı öldüğünde gülen adam da gördüm.
Savaşı bir maç gibi görüyorlardı sanki, her ölüm karşı kaleye atılan bir “goldü” onlar için, o korkunç gülüşler “gol” çığlıklarıydı.
“Savaş bu, insanlar hastalanır.”
Savaş sürer...
İnsanlar hastalanır...
Gençler ölür.
Bir o yandan ölür, bir bu yandan ölür.
Bir o tarafın seyircileri güler, bir bu tarafın seyircileri.
İnsan “insan olduğunu” unuttu mu, savaş maç olur, ölüler gol olur.
Hastalananlar için “bir hayat hiçbir şeydir” çünkü.
Binlerce “hiçbir şeyi” toprağa verirsin.
Ve, her zaman gülen birileri çıkar, ölümlere sevinen birileri çıkar, karşı taraf bir kişiyi daha kaybetti diye içi sevinçle dolan birileri çıkar.
Gerçekçi yorumlar duyarsın, “savaş bu, insanlar ölür”.
Buz gibi bir gerçekçilik kaplar her yanı.
O gerçekçiliğin, hastalanmış bir ruhun tezahürü olduğunu bile fark etmezsin artık.
Bir asker, bir polis, bir gerilla öldüğünde, ölenin bir insan olduğunu unutur toplum, bazı ölümler için üzülür, bazı ölümler için sevinir.
Üzülmesi de sevinmesi kadar hastalıklıdır aslında, “bir insan öldü” diye değil, “bizim taraftan biri öldü” diye üzülür çünkü; biri ölmüş gibi değil gol yemiş gibi üzülür, sadece düşmanını değil desteklediğini de artık “bir insan” gibi göremediği için üzülür.
Savaş bu, insanlar hastalanır.
Toplum hastalanır.
Hayatlar “hiçbir şey” olur.
Ama “hiçbir şey” hayat olmaz.
Malraux, savaşı gördüğü için, insanların hastalandığını gördüğü için söyledi o sözü.
Tarihin kayıtlarına iki polis vuruldu diye geçecek.
O polislerin bir hayatı, bir hikâyesi vardı.
Yirmi beş yaşındaydı biri, daha bir buçuk aylık polisti, üniversiteyi bitirmiş ama kendi mesleğini yapabileceği bir iş bulamadığından polis olmuş, Silopi’ye gönderilmişti.
Yarın evlenecekti.
Düğün davetiyelerini bastırmıştı.
Evlilik iznine çıkmadan bir gece önce vuruldu.
Damatlığını daha önceden almıştı herhalde, prova yapmıştır, sevinmiştir, heyecanlanmıştır.
Şimdi onu toprağa bırakacaklar.
Geçenlerde Dersim’de öldürülen gerillaların da böyle hikâyeleri vardı eminim.
Ne oldu bu çocuklar öldü de?
Daha da ölecekler, ne olacak onlar ölünce?
Bitmiş bir savaşta öldürüyorsunuz insanları, bu ölümler bu gerçeği değiştirmeyecek, hastalanmış birilerini sevindirip, hastalanmış birilerini üzecek sadece.
“Savaş bu” denecek buz gibi bir gerçekçilikle, “savaş bu, insanlar ölür”.
“Bir hayat hiçbir şeydir” çünkü.
Karşılıklı öldürüyor, karşılıklı seviniyor, karşılıklı üzülüyorsunuz, her gün birbirinize daha çok benziyor, her gün biraz daha hastalanıyorsunuz.
Tabutların içindeki insanlara değil, tabutların üstündeki bayraklara bakıyorsunuz.
“Savaş bu,” diyorsunuz, “bir hayat hiçbir şeydir”.
“Ama hiçbir şey bir hayat değildir” diyor Malraux.
Bir kere hastalandı mı insan “insanlığını unutur” ve insanlığını unuttu mu, “hiçbir şeyle” hayat arasındaki farkı göremez artık, ölümlere sevinerek ruhunu çürütür gider.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.