'HER ZAMAN SULH YOLUNDA'
Hilal Kaplan
15 Aralık 2013 Pazar 08:47
Fatma Tokmak. Aslen Şırnaklı. Bir oğlu var. Fatma, ağır kalp hastalığıyla boğuşan bir hükümlü. Hikâyesi neden kalbinden rahatsız olduğunu anlatmaya yetiyor.
Fatma, 1996 yılında, ilk içeri alındığında, ağır işkencelere maruz kaldı. Yirmi dört gün, Terörle Mücadele'de, 1,5 (yazıyla bir buçuk) yaşındaki oğluyla birlikte, çırılçıplak soyulup önce elektrik verme, sonra sigara söndürme, askı, falaka gibi çeşitli işkencelerden geçirildi. Ama ifadesini alamadılar çünkü Fatma Türkçe bilmiyordu. Konuşmadıkça da bunu bir itaatsizlik gösterisi olarak algılayan işkenceci polisler zulme devam etti.
Bu sefer oğlunu karşısında çırılçıplak soyup vücudunda sigara söndürdüler. Elektrik verdiler. Oğlunun vücudunda hâlâ sigara izleri var. Üstelik bu işkence 'polisler cıs yaptı' diyen A.'yı muayene eden İstanbul Tabip Odası tarafından da belgelendi:
'Sinirlilik, polis gördüğünde ağlama, uykusundan korkarak uyanma, idrar ve dışkı kontrolünü kaybetme, yanında sigara içildiğinde ağlama ve ortamı terk etmek isteme' bulgularının yanı sıra raporda şöyle yazıyordu:
'Sol eldeki izlerin çocuğun elinde uygulandığı iddia edilen sigara söndürme eylemiyle uyumlu olduğu, çocuğun sıkıntı bozukluğu da dahil tespit edilen ruhsal bozukluk halinin işkenceden sonra meydana gelmesi tıbbi bilgi ve mantığa uygundur'.
Yirmi dört günlük gözaltı süresi dolunca polisler kendilerine göre bir ifade hazırlayıp Fatma'nın parmağı zorla ifadeye bastırdı. O işkenceden geçmiş haliyle mahkemeye çıkarıldı. Tutuklandı.
2006'da ağır kalp hastalığı ve sürekli hastalık nedeniyle, 'yurtdışı yasağı konularak' tahliye edildi. Mahkemesi devam ediyordu. Cezaevinde az da olsa Türkçe öğrenmişti. Çocuk Esirgeme Kurumu'nda işe başladı. Oğluyla bir yaşam kurdu. Tedavisine devam etti. Ne kaçtı ne de saklandı.
İlerleyen dava sürecinde Fatma'nın avukatı, 'Bu kadın Türkçe konuşamıyor çünkü bilmiyor, ifadeyi kim verdi?' diye sorunca, o dönem terörle mücadele dairesinde çalışan komiser, 'Dosyadaki diğer kişilerin ifadesini aldık, bu kadın Türkçe bilmiyordu, biz de aynı ifadeyi yazdırıp çoğalttık, onun ifadesi olarak geçirdik ve parmağını bastık. Kürtçe konuşmasını örgütsel tavır olarak değerlendirdik' diye itiraf etmişti. Fatma, zorla alınan o ifadeden müebbet ceza aldı. Ağır hasta haliyle cezaevine getirildi. Hükümlülük hali devam ediyor.
Fatma, cezaevinde her gün ölümü bekleyen ve 'PKK'dan hüküm giymiş' diye yaklaşılıp hayatı küçümsenen mahkûmlardan birisi. Sağlık durumu açısından Fatma gibi ve hatta ondan bile daha kötü durumda olan, elleri tutmayan, gözü görmeyen, hafıza kaybı yaşayan, felçli, kendine bakmaktan aciz hasta tutuklular var.
Adalet Bakanlığı rakamlarına göre, cezaevlerinde 70'e yakın ağır hasta hükümlü mevcut. Bu sene başında, yine Adalet Bakanlığı'nın yaptığı düzenlemeyle ağır hasta hükümlüleri ilgilendiren 'infaz geri bırakma maddesi' genişletildi ve 'Hapis cezasının infazı mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa, mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır' hükmü getirildi.
Hasta hükümlülerin son günlerini insanca şartlarda ve tedavi altında geçirmeleri, Cumhuriyet savcılarının vereceği 'toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmaz' kararına bağlı. Ama bazı savcıların, ilgili kanun çıkar çıkmaz Balyoz davasından hüküm giyen Ergin Saygun'dan esirgemedikleri takdir hakkı, çoğu PKK/KCK hükümlüsü olan hasta mahkûmlardan esirgeniyor. Zira ağır hastalığı belgelenmiş olan hükümlülerin dışarda tedavi olmaları için bırakılmaları insanlık için küçük, barış süreci için büyük bir adım olacak.
Ağır hasta hükümlülerle ilgili takdir yetkilerini kullanmaları, 'her zaman sulh yolunda' olan savcılar için de gerekli bir adım olsa gerek, değil mi?..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.