HER KAPIYI AÇAN MAYMUNCUK: EL-KAİDE
Ceren Kenar
31 Aralık 2013 Salı 08:45
Son iki yıl içinde, el-Kaide, Türkiye kamuoyunda her kapıyı açan maymuncuk işlevi gördü.
Türkiye gibi gazeteciliğin hakikat değil, ideolojik pozisyon üzerinden yapıldığı bir diyarda, el-Kaide'nin tarihinde düzenlediği en büyük operasyonlardan biri olan 2004 İstanbul saldırısının AK Parti hükümeti zamanında gerçekleşmiş olmasının önemi yoktu. Veya Türkiye'nin Suriye'deki el-Kaide unsurlarına destek verdiğine dair asılsız ithamların zirve yaptığı bir dönemde, neden el-Kaide'ye bağlı el-Şebab örgütünün Türkiye'nin Somali Büyükelçiliğine bombalı saldırı düzenlediği sorusunu sormak da anlamsızdı.
İslami literatür ile olan ilişkisi her sakallıyı dedesi sanmaktan hallice olan, İslamofobi konusunda engin derinlikleri ile Ohio Times gazetesinin bile iş mülakatında elenebilecek hünerler gösteren bir güruha, el-Kaide'nin kendi beyanlarında AK Parti'yi büyük bir tehdit olarak algıladıklarını izah etmek de, deveyi Katar dünya kupasına hazırlamaktan daha güç oluyor. El-Kaide liderlerinin sayısız kere, Müslümanları AK Parti gibi demokratik yollarla iktidara gelen “sözde” İslamcı akımlara karşı uyardıklarını, AK Parti ile Amerika ve Siyonist gruplar arasında bu anlamda fark görmediklerini kendi beyanları ile açıkladıklarını söylemek bir şey ifade eder mi bilemiyorum? Tayyip Erdoğan'ın İslam dünyasında popülaritesinin en zirvede olduğu zamanlar olan 2010 yılında bile (Mavi Marmara sonrası) el-Kaide lideri Zevahiri'nin Erdoğan'ın Enver Sedat ile eş bir işbirlikçi olduğu yönünde bir açıklaması olduğunu da gözleri ve kulakları olmasına rağmen dikkate alırlar mı bilmem?..
Lakin bildiğim şey, el-Kaide üzerinden Türkiye devletinin kurucu üç ana fay hattının son iki sene içinde hedef alındığı.
İlk olarak Aleviler, Türkiye'nin el-Kaide'ye destek verdiği, bu destek ile el-Kaide'ye bağlı milislerin Suriye'deki Alevi köylerinde katliam düzenlediği söylentileri ile ayağa kaldırıldı. Mevcut hükümetin Alevi politikasını sayısız kere eleştirmiş biri olarak, bu dezenformasyona karşı AK Parti'nin Alevi vatandaşların endişelerini gidermekte başarısız kaldığını da eklemem gerekir. Bu dezenformasyonların kaynağı Esad'ın resmî haber ajansları (ki bu tanımın içine İran, Hizbullah ve Rus medyası da giriyor) teşkil ediyordu. Sürekli yalanlanmaları mühim değildi. Tekrar, tekrar servis edilen yalan haberin hızı düzeltmelerden önde gidiyordu.
Daha sonra barış süreci ile nefes alan, on yıllar sonra huzur bulan Kürtlere atıldı olta. Tarihi Newroz'dan çok değil, 3 ay sonra, bölgede bir anda barış süreci umudu, yerini “Türkiye destekli el-Kaide çetelerinin Rojava katliamları” haberlerine bıraktı. Kan uykusundan çıkmayan, faşist paşalara methiye belgeselleri çeken, 2-3 ayda bir Şam'a (turistik nedenlerle olsa gerek) geziler düzenleyen gazeteciler bir anda Barzani'den çok Kürt milliyetçisi oldular. Barzani heyetinin Rojava raporu kaale alınmadı, Türkiye devleti el-Kaide'ye nükleer silah (evet yanlış okumadınız) veriyor argümanları daha inandırıcı bulundu.
Şimdi de hedef iktidara geldiğinden beri bazı İslamofobik çevrelerin hiçbir zaman içlerine sindiremedikleri bir hükümeti uluslararası kamuoyunda el-Kaide şaibesi ile kriminalize etmek. Memlekete (en azından bildiğim kadarıyla) son 12 sene içinde şeriat gelmedi. “Hayat tarzına müdahale” tezinden pek ekmek çıkmıyor yani. Ancak tüm dünyanın en büyük kırmızı çizgisi olan el-Kaide kurtarıcı bir kart olarak çıkıyor bu durumda. Üstte belirtilen propaganda faaliyetlerinde İran medyası temel dezenformasyon kaynağı olurken, bu son faaliyet İran karşıtı duruşu ile bilinen bir gruptan geliyor. Epey ilginç, değil mi?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.