HER FANİ DEMOKRASİYİ TADACAKTIR
Ahmet Altan-
30 Kasım 2012 Cuma 08:25
Sabah sahilde şık giyimli, orta yaşlı hanımlar bildiri dağıtıyorlardı.
Hâlleri, tavırları, giyimleri, saçları, kendilerine engel olmaya çalışan “özel güvenlik görevlileriyle” tartışma biçimleri, onların aslında “Anıtkabir ahalisinden” olduğunu düşündürüyordu.
Bir bildiri de benim elime tutuşturdular.
“Nefes alabildiğimiz, depremde sığındığımız, içerisinde huzur bulduğumuz, çocuklarımızın oyun, gençlerimizin spor alanı yeşil parkımızı yeniden imara açıyorlar... 2011 planlarında cami yok! Çıkarılan kararla 2005 planı uygulanmak isteniyor. Bu bile karşı çıkmak için sağlam bir dayanaktır” yazıyordu.
En altına da “Kadıköylüler Göztepe Parkı’na sahip çıkıyor” diye yazmışlardı.
Cumartesi günü Göztepe Parkı’nda yapacakları gösteriye çağırıyorlardı insanları.
Çok hoşuma gitti.
İktidarı şikâyet etmek için Anıtkabir’e koşmamışlar, Kemalist sloganlar atmamışlar, mahalleleriyle ilgili “somut” bir şikâyetlerini yönetime duyurabilmek için demokratik haklarını kullanmak için örgütlenmişlerdi.
Demokrasi böyle bir şey işte.
Göztepe Parkı’na cami yapılmasını istemeyenler görüşlerini anlatırlar, oraya cami yapılmasını isteyenler de görüşlerini anlatır, toplum tartışır, sonunda bir karar verilir.
Böyle bir tartışmada isteğini gerçekleştiremeyen de kendini “ezilmiş, horlanmış, aşağılanmış” hissetmez.
Benim yol üstünde görüp yaşadığım bu olay, kesin bir genelleme yapmaya elverişli olacak çapta bir olay değil ama bir değişimin küçük de olsa bir işareti.
Şehirli orta sınıflar, “irtica, şeriat, Atatürk” diye bağırmadan, orduyu “göreve çağırmadan” demokratik haklarını kullanmak için örgütlenmeye başlarlarsa, demokrasiyi de benimsemeye başlarlar.
Muhafazakârlar, daha sonra AKP’nin vazgeçtiği “demokrasiyi” büyük acılar çekerek öğrenip benimsediler.
Şimdi bir zamanların “orducu” kesimleri de “demokratik mücadelenin” tadını alırlarsa öncelikle CHP örgütlerinin “arkaik” söylemlerini, Silivri gösterilerini aşmak zorunda kalmalarını sağlarlar.
Tabii, “cami yapımına” karşı çıkan birilerinin, caminin “kutsallığından” çekinmeden bunu sokaklarda dile getirebilmeleri de çok ilgimi çekti.
Atatürk, eğer Kemalist darbeciler tarafından “siyasi bir sembole” dönüştürülmeseydi, büyük bir ihtimalle toplumun “ortak bir değeri” olur, daha soğukkanlı değerlendirilir, tarihî yerine daha saygılı biçimde yerleştirilirdi.
Atatürk’ü ortak bir değer olmaktan, onu bir kavgada taraflardan birinin “kutsal zırhı” hâline getirmeye çalışan Kemalistler çıkardı.
Şimdi AKP yönetimi, cami inşaatlarını aynı Kemalistlerin Atatürk’ü kullandığı gibi kullanıyor, camileri “kutsal mabetler” olmaktan çıkarıp siyasi bir gösterişin sembolüne dönüştürüyor.
Bir parti, herhangi bir toplumsal “değeri” siyasi amaçlarla kullanırsa, o “değeri” mutlaka eskitir, tartışılır hâle getirir.
“Parka cami yapacağım” demek siyasi bir gösteriş, o zaman kaçınılmaz bir cevap da alacaktır.
Belki de böyle böyle demokrasiyi öğrenecek bu toplum.
“Bizim istediklerimizi yapacaksınız, bizim istediğimiz gibi yaşayacaksınız” diye zorbalaşan Kemalist yönetimler muhafazakârlara demokrasinin değerini öğretti, şimdi “benim seyretmediğimi sen de seyretmeyeceksin, benim istediğim gibi yaşayacaksın, muhafazakâr olacaksın” diyen AKP de Kemalistleri demokratlaştıracak.
Bir toplumun zorla “modernleştirilemeyeceği” gibi zorla muhafazakârlaştırılamayacağını da göreceğiz.
Bu ülkede henüz zorbalık değişmedi.
Sadece zorbanın kimliği değişti.
Artık bu tarihî kavganın iki yanı, “zalim olmayı” da “mazlum olmayı” da biliyor.
Bir zaman sonra “bu işler zorbalıkla olmuyor” ortak görüşüne varmalarını umabileceğimiz bir süreçten geçiyoruz.
Başbakan’ın durdurmak için “savcıları göreve çağırdığı” Muhteşem Yüzyıl’ın reytinglerinin daha da artması, bu toplumun öyle “emirle”, korkutmayla sinmeyeceğini de ortaya koydu.
Erdoğan halkın zevkine müdahale etmek, halkıyla inatlaşmak gibi çok tehlikeli bir iş yapıyor.
Kemalist bir dayatmanın “muhafazakâr” versiyonunu deniyor.
Kemalizmin laikçi versiyonu nasıl tutmadıysa, bu da öyle tutmaz.
Toplum, tepedeki adamın arzularına göre biçimden biçime giren yumuşak bir malzeme değildir.
Bunu laikçi Kemalistler yenilerek öğrendi.
Öğrenme sırası dinci Kemalistlere geldi.
Herkes bilmediğini deneye deneye öğreniyor, bu iyi de, öğrenmenin bu kadar uzun, ömrün bu kadar kısa olması kötü.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.