HEPİNİZ HAYALSİNİZ
Yasemin Çongar
18 Ocak 2012 Çarşamba 00:19
Rakel Dink susuyor. Mahkeme son kararını açıklamış. Herkes, ne diyecek diye ona bakıyor bir an. O susuyor. Beş yıl önce, “çutağım” dediği, “sevgilim” dediği kocasına, bütün bir memleketin önünde dimdik durup veda ederken, “Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor… Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır” diyerek hepimize metanet çağrısı yapan bu güzel kadın şimdi susuyor.
Onun sessizliğinden daha kuvvetli bir çığlık olabilir mi?
Beş yıl önce çutağını, sevgilisini, kocasını sırtından vuranlardan söz ederken, “Yaşı kaç olursa olsun, on yedi veya yirmi yedi, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim” diyerek, hepimizi tek nefeste merhamete ve mücadeleye çağıran bu güçlü kadın şimdi susuyor.
Onun sessizliğinden daha kuvvetli bir çığlık olabilir mi?
Bu çığlığın bir meali de var elbet. Beş yıl önce, gün ortasında katledilen kardeşlerini kalpleriyle sahiplenenlerin, duydukları isyanda birleşip, “karanlığı sorgulamak” için kenetlenenlerin içinden “Hepimiz Hrantız” diye yükselmişti o çığlık.
Şimdi, beş yıl sonra, savcısının “Bu cinayeti simit satan çocukların tek başlarına işlemediği bellidir. Ergenekon örgütünün Trabzon ayağının işlediği bir cinayettir bu” dediği; mağdur avukatlarının “Bu cinayet Ergenekon’u da aşan devâsâ bir örgütün işi” diye tarif ettiği; delillerinin bizzat devlet tarafından imha ve gözardı edilmesiyle tıkanıp kaldığı bilinen bu dava sözümona bittiğinde, bitirilmek istendiğinde, bu kez, “Bilmedikleri bir şey var” diye mealini buluyor aynı çığlık: “Biz bitti demeden, bu dava bitmeyecek!”
Böyle yazmak istiyorum hakikaten; buna inanmak istiyorum. “Biz bitti demeden bu dava bitmeyecek” çığlığını sessizce, inanarak haykırmak istiyorum. Ama olmuyor, biliyor musunuz, olmuyor şimdi.
Alt yazısında “Yasin Hayal’e cinayeti azmettirmekten ağır müebbet; Erhan Tuncel’e tahliye” yazan televizyon ekranında Rakel Dink’in yüzü duruyor; hareketsiz, hüzünlü. Onun beş yıl önce hepimizi metin ve merhametli kalarak, karanlığı sorgulamaya çağıran sessiz çığlığına uygun kelimeler, kuvvetli ve kararlı cümleler yazmak istiyorum. Ama çok zor, biliyor musunuz, hakikaten çok zor.
Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin de karar üzerine konuşmasına, “Bu kadarını beklemiyorduk” diye başlıyor zaten, “Arat Dink ‘Bizimle dalga geçtiler’ demişti. Dalganın en büyüğünü en sona saklamışlar. Meğer Hrant Dink üç-beş kendini bilmez tarafından öldürülmüş. Burada örgüt yokmuş. Bu kadarnı beklemiyorduk.”
Hrant Dink’in gerçek katillerinin bulunması ve o katillerin içinden çıktığı karanlığı sorgulamak için kenetlenmiş olan bir aileyle, o ailenin arkadaşlarıyla, onların ortak vicdanıyla, onların adalet, hakikat ve namus talebiyle dalga geçen bir devlete tosladık hep birlikte.
Bu devlet, Hrant Dink’i, Pelitli’de canı sıkılan birkaç beyaz bereli gencin öldürdüğüne inanmamızı istiyor bizden. Kendi başı da beyaz bereli bu devletin, yüzü katran karası.
Ve bu devletle hesaplaşmak için, bu devletin kirli yüzünü hakikatin ışığıyla yıkamak için Dink davasıyla eline büyük bir fırsat geçen hükümet, ne bu fırsatı görüyor, ne o sessiz çığlığı duyuyor. Hükümet, başını devletin bağrına gömmüş, öylece duruyor, durdukça kararıyor, kirleniyor.
Yine Fethiye Çetin’in sözleriyle, “Devletin siyasi cinayetler geleneği, devletin bir kısım vatandaşını düşmanlaştırma geleneği devam ediyor” ve “Bu devletin katil, halkını bombalayan, imhacı, suikastçı, kundakçı gibi sıfatlarla yan yana anılmasından çok rahatsız olanlar, devleti bundan arındırmak için hiçbir çaba sarf etmiyorlar.”
Oysa savcısının bile “Trabzon’daki kayıtlar imha edildiği için ben oradaki hiyerarşik yapıyı aşıp gerçeğe ulaşamıyorum” dediği bir davanın önünü açabilirdi bu hükümet. Başbakan Erdoğan ve ekibi, Hrant Dink cinayetini çözmek için muhtaç olunan tek kudretin namus olduğunu kavrayabilseler; Rakel Dink’in metanetini, merhametini ve mücadelesini bir an için kendilerinde bulabilseler; içlerinden bir kez olsun “Hepimiz Hrantız” diyebilseler, bunu yapabilir, bu davayı adalete vardırmak için gerekli siyasi iradeyi ortaya koyabilirlerdi. Yapmadılar.
Ve geriye bir “tetikçi çocuk” ile bir “azmettirici ağabey” kaldı. Geriye gün ortasında sırtından vurulup kaldırıma yığılıvermiş bir yiğit adamın bu memlekette bıraktığı büyük boşluk kaldı. Geriye hepimizle dalgasını geçen bir kirli devlet kaldı.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.