HEDEF, KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEKTİR
Tarhan Erdem
28 Şubat 2013 Perşembe 08:30
İki taraf da belirledikleri hedefe, her attıkları adımla biraz daha yaklaştıklarını bilmektedir.
İmralı süreci veya Başbakan’ın adlandırdığı gibi ‘Çözüm Süreci’ diyelim, adı sulandırılmadığı sürece önemli de değil.
Son İmralı görüşmesi önemliydi; bence sonuca gidilmesine yol açan bir adım! Görüşmeye katılan siyaset adamlarının söylediklerinden öğrendiklerimiz var; görüşmeye katılan memurların rapor verdiklerinden cümleler dinledik; Öcalan’ın Kürt tarafındakilere mektubundan, seçilmiş cümleler basına yansıdı. Okuyup dinlediklerimiz buzdağı gibi, görüşmelerin onda birini duyduk; dokuz katından haberimiz yok. Olsun, görebildiğimiz kadarı da öğretici ipuçları verdi.
Hedefi ve hedefe varabilme koşullarını henüz konuşmaya başlamadık.
Hedefi silahların susması, terörün sona ermesi, anaların ağlamaması olarak tanımlayanlar var; PKK’lıların yurtdışına gitmelerini, kısmi af çıkarılmasını amaçlayanlar da.
Son İmralı ziyaretinden sonra, hedefi saydığım hususlar veya benzerleriyle sınırlayanlar oldu. Laf arasında “Özerklik istenmiyor” diyen de “Özerklik isteniyor” diyenler de oldu; Kürt kimliği, vatandaşlık, tam demokrasi kavramları da duyuldu. Konunun İmralı’da bu kadar dağınık konuşulmadığı muhakkaktır!
Görüşmelerin dağınık görülmesinin nedeni, hedefin telaffuz edilmeden, kesin biçimde belirlenmiş olmasındandır.
Aksi olsaydı, hedef bilinmeden, kim ne görüşebilirdi ki?
İmralı dönüşü 3 Ocak günü, Ahmet Türk gazetecilere, Öcalan’ın kendilerine söylediği bir cümleyi nakletmişti: “Hedef, Kürt sorununun çözümü kapsamında silaha ihtiyaç duyulmayacak bir ortamın yaratılmasıdır”. Hedef, Kürt sorununun çözümüdür; silahsız ortam geçiş için gereklidir.
Kürt sorununun çözümünü, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının, gelişmiş ülkeler demokrasilerinin insan haklarına sahip olması olarak tanımlayabiliriz.
Hedef bu değilse, her anlaşma her an ortadan kalkabilir. Kürt ve hükümet tarafı bir şeyler konuşuyor da henüz bu hedef belirlenmemiş ise verilmiş gibi görünen kararlar, gidip gelmeler, Nevruz vadesi, silahların susması, hepsi hiçbir işe yaramaz; geçici bir çatışmasızlık sağlanır o kadar!
Karar verme biçimini tanımlamamız ve bilmemiz önemli değil, yazdığım hedef kararı verilmemiş ise çok uzun ve bitirilemeyecek bir görüşme sürüyor demektir! Belirsiz, uzun sürecek bir görüşme yöntemini, hiçbir taraf kabul etmez.
O halde; Öcalan niçin mektuplar yazıyor? BDP’lilerle konuşuyor, Kandil ve Avrupa’nın kendine bağlı kalmasını devam ettirmek istiyor? Başbakan niçin, sanki yola çıkılmamış, hiçbir karar verilmemiş gibi konuşmaktadır?
İkisinin de kararlaştırılmış hedefe varmak için sırayla yapacak işleri vardır; atılacak adımlara engel çıkarsa arkadan gelen bir iş de önlenmiş olur; sonuçta hedefe varılamaz! Engellerin önlenmesi için iki taraf da yandaşlarını, halkı ve parlamentoyu, dün attıkları bir adımın yanında tutmaya çalışmaktadır!
İki taraf da bir ay önce attıkları bir adımı başarıyla atmış ve geride bırakmışlardır; bugün attıkları adım da geride kalmak üzeredir; bir adım da yarın, bir adım da öbür gün atılacaktır! İki taraf da her attıkları adımla hedefe biraz daha yaklaştıklarını bilmektedir.
İki taraf da hedeflerini, diğeriyle birlikte kararlaştırdıklarını itiraf etmeyecekleri gibi, diğerinin amacı olduğunu bildiklerini bile söylemekten kaçınacaklardır.
Görüşmelerin devamı, tarafların liderlerinin değil, görüşmelerin başında bulunanların birbirine inanmalarını gerektirir. Öyle sanıyorum ki Öcalan kendisiyle ‘devlet adına’ görüşen kişiye ve o kişi de Öcalan’a inanmaktadır!
Bu inanç yoksa, kamuoyuna kürsüden konuşanlar hâkim olur; görüşmeler de üçüncü adımda yıkılır!
Unutmayalım hedef, Kürt sorununun çözümüdür ve değişmeyecektir!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.