23 Kasım 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara15°C
  • İzmir20°C
  • Berlin1°C

HDP’NİN “DARBE MEKANİĞİ” İÇİNDE NE İŞİ VAR?

Markar Esayan

25 Mart 2015 Çarşamba 04:14

Aslında çok değil altı ay önce yaşadığımız olaylar Çözüm Süreci’nin ne tür tuzaklarla dolu olduğunu gösteriyordu. Hatırlayalım; hükümet henüz oluşmuşken, Başbakan Davutoğlu hiç vakit kaybetmeden çözümün altyapısı için Demirtaş’la görüşmüş, hükümet yetkilileri ve HDP’liler arasında hummalı bir görüşme trafiği başlatmıştı.

Derken ülke birden bir kabusta, 6-8 Ekim kalkışmasının içinde buldu kendisini… 52 insanımız vahşice katledildi. HDP’den hala bu konuda gerçek/kurumsal bir özeleştiri gelmemiştir. Tersine, Demirtaş vesayet ve paralel yapı medyası tarafından korumaya alınmıştır.

Başbakan Davutoğlu’nun Dolmabahçe Sarayı’nda bir grup Akil İnsan ile görüşmesinde süreçle ilgili ifade ettikleri Yıldıray Oğur’un aktarımıyla şöyleydi.

“3 Eylül 2014: Hükümet yürütülen görüşmeler ışığında çözüm sürecinde yol haritasını çıkarıyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan yol haritasını görüşmek için İmralı Adası’na gidiyor, %100 mutabakata varılıyor. HDP’li Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder yol haritasını alıp Kandil’e götürüyor, teyit alınıyor. 10 Eylül 2014: Kandil dönüşü bizzat Başbakan Davutoğlu süreci hızlandırmak ve kendi kulağıyla duymak için Buldan ve Önder’le görüşüyor. ‘Biz bu adımları atarız, peki yol kesmeler adam kaçırmalar, vergi toplamaları, şehir dışında çadırlarda yargılamaları bitirip kamu düzenine aykırı işler yapmamanın garantisini veriyor musunuz’ diye soruyor. ‘15 Ekim’e kadar Türkiye’de illegal tek bir faaliyet kalmayacak, iki hafta içinde değişimi göreceksiniz’ garantisi veriliyor.”

Ardından Başbakan Davutoğlu, Demirtaş ile 1 Ekim 2014 günü bir görüşme yapmış, tezkerenin aslında Kobani’yi kurtaracak bir formül olduğunu anlatmıştı. Demirtaş görüşmeden “çok memnun” ayrıldığını ifade etmiş, ancak HDP tezkereye hayır oyu vermişti. Kobani ise AK Parti oyları ile Türkiye’den geçiş yapan ağır silahlı Peşmergeler sayesinde düşmekten kurtulmuştu. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” açıklamasının önünü arkasını keserek çarpıttıkları gibi, bir yandan Kobani üzerinden Türkiye’yi suçlarken, Ankara’nın hareket edebilmesini sağlayacak tezkereye karşı çıkmışlardı.

Dolmabahçe toplantısında medyaya yansıyan bu bilgiler üzerine HDP, Başbakan Davutoğlu’nu tekzip etmek yerine, bu içeriği yazan ben ve Hilal Kaplan’a yönelik bir yalanlama ile yasak savdılar. Düşük profille bu çarpıcı gerçeği gündemden düşürmeyi istediler. Çünkü anlatılanlar doğruydu.

Sürecin başından beri adım atan sadece hükümet oldu ve Kandil verdiği hiçbir sözü tutmadı. Hükümet/Erdoğan hem Çözüm Süreci üzerinden yedi düvel ile mücadele etti, darbelere maruz kaldı, hem de bu zor meseleyi halkına anlatma görevini tek başına üstlendi.

Türkiye’nin karşısında maalesef Öcalan’a yekten karşı çıkmayan, ancak her an yeni 6-8 Ekimler organize edebilecek bir yapı var. Bu noktada Öcalan’ın dayatmalara, o dayatmanın arkasındaki üst aklın gücüne göre tavır koyduğunu, gücünü aşan noktada beklemeye geçtiğini bilmek lazım. Nevruz mektubunda yaptığı geri vites gibi…

Henüz altı ay önce 52 insanın öldürüldüğü çağrıyı yapan, ağzından savaş söylemini ve barışın tek garantisi olan hükümete/Erdoğan’a hakareti düşürmediği halde vesayet/cemaat medyası tarafından demokrat/özgürlükçü diye pazarlanan bir HDP var. Kürt sorununu doğuran, yıllarca Kürtleri öldüren, varlığını inkâr eden ittifak, Kürt inkârını bitiren iradeye karşı Kürtçü kesilmiş durumda. Bir medya ordusu bu ikiyüzlülüğü örtmeye, yani “İttihatçı artıkları ile HDP’nin ittifakını” demokrasi olarak pazarlamaya çalışıyor.

Seçimden sonra ikinci bir 6-8 Ekim suikastı düzenleyip siyaseti dizayn etme yönünde zemin hazırlığı sinyalleri alınıyor.

Kandil 8 Mayıs 2013’ten beri verdiği her sözden döner, kılını bile kıpırdatmazken, sürecin tüm sorumluluğunu hükümete yıkmak, ancak kongreyi seçimden önce (belki de hiç) toplamayarak AK Parti’yi sürecin maliyetiyle baş başa bırakmak, akıllarınca oyların MHP’ye kaymasının önünü açmak, bir yandan da MHP’ye Saadet ve BBP’yi monte etmek... Bu arada paralel/seçkin medya HDP için oy toplamaya kendisini adamakta, belirli bir oy oranının HDP’ye kaymasının sağlanması için CHP’nin sessiz kalması sağlanmaktadır.

Ellerindeki Kürt kanı daha kurumadan, nereden çıktı bu Kürt sevgisi?

Çünkü onlara göre seçimlerden sonra, AK Parti’nin “işini bitirmek” için ikinci bir 6-8 Ekim tertiplenmesi yeterli olacaktır. Tüm sorumluluğu hükümete yıkacakları bir iç savaş denemesinden sonra süreç tamamlanmış olur. Kötücül ama oldukça dikkate alınmaya değer bir stratejidir bu.

Kandil ve HDP maalesef şu anda Öcalan’ın bahsini ettiği “Darbe mekaniği” içinde başrol almışlardır.

Sayın Davutoğlu’nun 6-8 Ekim için “Bizi kafamızdan suya batırmaya çalıştılar” açıklaması hala geçerlidir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.