HDP VE SİYASETİN ÖLÜMÜ...
Ali Bayramoğlu
29 Aralık 2015 Salı 11:27
Kürt meselesinde HDP adım adım bir “çözüm ve etkileşim aracı” olmaktan çıkıp, bir “dayatma ve meydan okuma” cihazı olmaya ilerliyor. DTK bildirisini kamuoyuna taşıma, savunma, siyasileştirme görevini HDP üstlenmiş bulunuyor.
Söz konusu bildiri, “özerklik talebi” üzerine oturuyor ve bunun tartışılması isteniyor.
Aslında bunda ya da buraya kadar bir sorun yok. Ademi merkeziyetçi bir yaklaşım, bu sorunun çözüm yöntemlerinden, Kürtlerin taleplerinin karşılanma yollarından birisi ve demokratik düzende tartışma-talep-karar ilişkisi hayati...
Ancak bu talep şiddetin bitirilmesi için “ön koşul” haline getirildiği andan itibaren, şiddeti meşru bir araç, hatta değer olarak tanımlamaya başlıyor ve siyaset yerini bir anda dayatmaya bırakıyor.
Karşımızdaki büyük resim budur.
Nitekim, bildiri “silahlı özyönetim ilanlarını sahipleniyor”. Bunları korumaya yönelik “şehir savaşlarını haklı ve meşru direniş” olarak gösteriyor. Başta Kürtler olmak üzere halkı bu “direnişe” katılmaya davet ediyor. Şiddete son vermek için devletin özerklik talebini kabul etmesini talep ediyor.
Şunun altını özellikle çizmek gerekir:
Siyasi olan ya da siyasete işaret eden sadece bir talebin kendisi değildir. Aynı zamanda o talebin dile getirilme biçimi ve buradan doğan meşruiyetidir.
Silahın, şiddetin, halkı rehin almanın gölgesinde böyle bir talebi siyaset olarak adlandırmak, ancak onu bir savaş siyaseti aracına çevirmekle mümkündür.
HDP'nin izlediği yol şaşırtıcı değil.
Zira Türkiyelilik iddiası sadece Türkiye toplumunun yeni bir hareketlenme beklentisinden ibaret değildi. Aynı zamanda çözüm sürecinin estirdiği dalgayla, Kürt siyasi hareketinin siyasete doğru evrilen genel stratejisiyle de ilişkiliydi. Türkiyelilik, desteklenen ancak kırılgan ve görece olduğu bilinen bir tabloydu.
Ve kırıldı...
Haziran seçimlerinden hemen sonra Kürt siyasi alanında kimi gelişmeler gözler önünde yaşandı. Kandil, kamuoyunun özellikle duymasını istediği art arda açıklama ve röportajlarla HDP'nin seçim başarısını görece hale getirdi. Bu siyasi partiye yerini ve kumanda odasının siyaset merkezinde değil, silah merkezinde olduğu hatırlattı.
Demirtaş, ilk günler direnir gibi oldu, örneğin bugün savunduğu ve derin anlamlar verdiği “silahlı özerklik ilanı”nın yanlış olduğunu söyledi.
Ancak 20 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler üzerinden Kandil siyasetin görece özerkliğini ve Demirtaş'ı ezdi geçti. Demirtaş'ın bağımlı değişken dozu arttı. Kuzey Suriye'de kantonların birleştirilmesini savunmaya başladı. Direnişi, şiddeti, özyönetim ilanlarını sahiplendi. “IŞİD eşittir AK Parti” denklemi, özerklik ilanlarına karşı güvenlik önlemlerini hükümetin katliam politikasına indirgeyen söylemi, HDP'yi Kandil'in “Propaganda Bakanlığı”na indirgemeye başladı.
Nitekim bugün tartıştığımız Kürt sorunu değil, bu sorunun çözüm yöntemidir.
Bu ülkede yaşayan sağdan, soldan her “demokrat” bu sorunun varlığını, Kürtlerin bir ölçüde ve demokratik bütünlük kaydıyla kendilerini yönetme arzusunu, taleplerini biliyor ve çözüm için bunların tatmin edilmesi gerektiğini kah savunuyor, kah kabul ediyor.
Kabul edilmeyen ve edilmeyecek husus, bu taleplerin meydan okuma, dayatma, şiddet üzerinden hayata geçiriliyor oluşudur. Ve geldiğimiz noktada yöntem, yani şiddetin, sorunun, yani doğal taleplerin ötesine geçmiş bir durumdadır.
Bunun nedeni PKK'nın, hedef değiştirmesi ve büyütmesidir.
Nitekim sorun, PKK'nın bir bölge aktörü olmaya başlamasından, kendisini bir bölge aktörü hissetmesinden kaynaklanıyor.
Sorun bu çerçevede Kandil'in iddiasının Türkiye sınırlarını aşıp Suriye'de Kürtleri de içermesiyle ilgili.
Sorun örgütün Türkiye ve Suriye arasındaki bağları, Türkiye'deki Kürt bölgelerinin fiili kantonlaşması, Suriyelileşmesi, kaos üzerinden alan kontrolüyle kurma arayışından ileri geliyor.
Siyaset ve uzlaşıyla yürütülmesi mümkün olmayan bu stratejinin ilerleyebileceği tek yol, şiddet ve silahtır.
Demirtaş'ın farklı ülkelerdeki Kürtlerin ortak kaderine işaret etmesi, önümüzdeki yüzyılın onların olacağını ifade etmesi, sadece siyasi bir tahayyülün dışa vurumu değildir, aynı zamanda bu stratejinin izdüşümüdür.
HDP'nin siyasetin ölümüne aracılık etmesi aşamasındayız.
Umarız bu safha aşılır, sistemin akıllı hamleleri ve yeni koşullar Kandil stratejisini geride bırakır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.