HDP VE BARAJ
Bekir Ağırdır
29 Ocak 2015 Perşembe 05:05
Haziran genel seçimlerine dönük en büyük merak konularından birisi HDP’nin barajı geçip, geçemeyeceğini sorusunun cevabı olduğu anlaşılıyor. Bu merak gerçekçi de çünkü HDP’nin parti olarak girip, girmeyeceği ve girerse de barajı geçip, geçememesi 8 Haziran sabahı oluşacak seçim aritmetiğini doğrudan etkileyecek sonuçlar doğuracak. Çıkacak sonucun meclis aritmetiğinden öte ülkenin geleceğini etkileyecek siyasal sonuçlar doğuracağı da çok açık.
HDP yönetiminin kararlı bir biçimde seçime parti olarak girmeyi hedeflemesinin ve söylemesinin anlaşılır tarafları var. BDP’den HDP’ye dönüşürken Türkiyelileşme hedefinin önüne koymuş, bu yolda örgütlenmeye ve kongrelerini yapmaya çalışan bir partinin bunu söylemesi doğal. Yoksa bu hedef ilk günden gevşer, katılımları ve örgütlenme heyecanını düşürürdü. Ama hedefin önemli handikapları olduğu da açık.
Bu nedenle HDP yönetimi son güne kadar bu hedefe kilitleneceği ve o gün nihai bir değerlendirme yapacağı beklenmelidir.
Asıl soru, HDP’nin barajı geçebilmek için hangi strateji, politika ve söylemi geliştireceği üzerinedir. Kamuoyundaki Kürt siyasetini ve HDP yönetimini acemi sanan ve hatta küçümseyen ya da gizli pazarlıklarla suçlayan, olası risklere karşı uyarıdan çok korkutmayı hedefleyen tartışmalar bir yana, HDP’nin meselenin risklerini ve fırsatlarını gerektiği biçimde değerlendirmekte olduğunu sanıyorum.
Önce bazı sayıları anımsamakta yarar var. Aşağıdaki tabloda gördüğünüz gibi 2011 genel seçimlerindeki alınan oy da 2014 yerel seçimlerindeki alınan oy da barajın epey ırağında kalıyor.
Ama denebilir ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki Selahattin Demirtaş oyu asıl çıkış noktasıdır. Bu yaklaşım doğrudur ama 6-7-8 Ekim olaylarının Demirtaş’ın aldığı 3.6 milyon oyu zedeleyip, zedelemediğini ya da o heyecanın aynı dirilikte sürüp, sürmediğini bilemiyoruz.
7 Haziran genel seçimlerinde katılımın yine yüzde 80’ler mertebesinde olacağını varsayarsak kabaca 45-46 milyon geçerli oy içinde HDP’nin 4.6 milyon oy eşiğini aşması gerekmektedir.
HDP oyu hangi demografik, sosyolojik ve kültürel kümelerden gelecek olan artışlarla barajı aşma noktasına gelebilir? İlk ve doğal olan oy artış kaynağı Kürt seçmen olacaktır elbette. Peki, bu olasılık ne denli güçlüdür?
Önce KONDA araştırmalarına ve yine KONDA’nın yaptığı seçim analizlerine dayanarak Kürt ve Zaza’ların oy dağılımlarını not edeyim. Kürtlerin tüm ülke genelindeki siyasi tercihlerine bakıldığında Ak Parti yüzde 49, HDP yüzde 40, diğer partiler de yüzde 11 oranında. Zaza’larda ise Ak Parti yüzde 52, HDP yüzde 22, diğer partiler de ağırlığı CHP olmak üzere yüzde 26 oranında.
KONDA’nın gerçekleştirdiği Kürt meselesi ve Türkiye’nin toplumsal yapısına dair araştırmalara göre Kürt seçmen nüfus yüzde 15 oranındadır ki bu oran da yaklaşık 7 milyon seçmene tekabül etmektedir. Yukarıdaki oranlara uygulandığında Ak Parti’ye oy veren Kürt/Zaza seçmen 3,4 milyon, BDP / HDP’ye oy veren Kürt/Zaza seçmen ise 2,6 milyon dolayındadır. Ki bu rakamlar 2011 genel ve 2014 yerel seçimleri ile de benzer ve tutarlıdır.
Yine KONDA bulguları farklı siyasi tercihte bulunan bu iki Kürt/Zaza seçmen kümesinin yalnızca siyasi tercih farklılaşması ötesinde siyasi kutuplaşma içinde de olduklarını göstermektedir. Kutuplaşma ve siyasi tercih farklılığının Kürtler arasındaki demografik, sosyolojik ve kültürel farklılıklarından mı beslendiği sorusu anlamlı olacaktır.
HDP seçmeni Kürtler daha erkek, daha genç, daha eğitimlidir. Yine HDP seçmeni Kürtler’in dindarlık seviyeleri biraz daha düşük, hayat tarzları daha sekülerdir. HDP seçmeni daha yoksul ve daha metropollüdür. Ak Parti’li Kürtler ile HDP’li Kürtler arasında bariz demografik ve ekonomik farklılıklar vardır.
KONDA’nın gerçekleştirdiği Kürt Meselesi Algı ve Beklentiler Araştırmasının yorum ve değerlendirmelerinde Murat Somer’in tespitiyle, tarihsel perspektiften bakınca Kürtler arasında bir başka açıdan da farklılaşmış iki kümeden söz etmek mümkündür. Kürtlerin bir kesimi yüzyıllardır devlete yakın olmuş, devletin bazı imkanlarından yararlanmış, diğer bir kesimi ise devlete muhalif kalmıştır. Bu iki küme arasındaki siyasi farklılaşma böylesi farklı süreçlerde yaşanan geçmişin de ürünüdür de aynı zamanda.
Özetlersek, ister dindar / seküler, ister devlete yakın / muhalif ayrımından bakalım, istersek de aralarındaki siyasal kutuplaşma ve siyasi tercih farklılığından bakalım Kürtler arasında net bir ikili yapı gözlenmektedir. Bu nedenle de iki kümenin siyasi tercihleri arasındaki geçişgenlik son derece düşük olacaktır. Nitekim son 12 yılın seçim sonuçları da bu durumu teyit etmektedir.
HDP’nin lehine olacak unsur ise, bölge ve metropoller dışında ülkenin dört bir yanına dağılmış, bulundukları mahalde sayıları anlamlı büyüklükte olmadığı için aday çıkaramamış, bu nedenlerle de ağırlıkları hakkında tam da fikrimizin olmadığı dağınık Kürtlerden gelecek oylardır.
Bu nedenle kimlik üzerinden değil coğrafya üzerinden risk ve fırsatlara bakmak gerekir. Aşağıdaki tablo 2014 yerel seçimlerin sonuçlarını seçim çevreleri büyüklüklerine göre gruplamaya dayanmaktadır.
Tablodan da anlaşıldığı gibi HDP’nin oyunun asıl metropollerde artırması gerekmektedir. En büyük 8 metropolde HDP oyunun en az üç katına çıkarılmadan barajı aşmak çok zor olacaktır.
Kaldı ki Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy ve bu oyların illere dağılımı esas alınırsa baraj geçilebilse bile milletvekilliği sayısı en fazla 5-6 milletvekili artmaktadır. Yani HDP’nin barajı geçebileceği oyu yalnızca bölgesindeki artışla sağlaması anlamlı milletvekili sayısı değişikliği üretmeyecektir.
Bir başka nokta, HDP’ye dönüşme sürecinde üretilen yol arkadaşlıklarının, ittifakların aktörleri olan geleneksel sol, sosyalist parti ve akımların şimdiye kadarki seçimler üzerinden bakıldığında ortaya çıkan seçmen içindeki büyüklükleri de barajı aşmaya yetmediği gerçeğidir.
Dolayısıyla HDP’nin Kürtlere ve bölgeye, şimdiye kadar ki oluşturulmuş ittifaklara sıkışmayan bir oy artışına ihtiyacı vardır. HDP’nin strateji ve politikasının kültürel kimliklerin ve geleneksel ittifakların dışından oluşturulması gerekmektedir. HDP’leşme ya da Türkiyelileşme projesinin de bu olması gerekir. Bu da Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki “radikal demokrasi” söylemidir.
Eğer HDP söylemin içini doldurabilir, aday listelerini bu içeriğe uygun düzenleyebilirse başarılı olabilir. Ama bunun için de önce bu politikaların ve söylemin hedefi olacak özgürlükçü ve demokrat Türklerin de ihtiyaç ve taleplerinin dikkate alınması gerekir. Hele potansiyel oyun kaynağı olan bu kesimde korkuları depreştirecek, “gerekirse parlamento dışı kalırız, nasıl olsa hayatın her alanında örgütlüyüz” türü söylemlerden vazgeçilmesi gerekir. Bunun yolu da gerçekten Türk-Kürt demeden toplumun önüne bir demokrasi ütopyası koymakla mümkündür. HDP bunu yapabilecek mi göreceğiz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.