HDP NE YAPTIĞININ, NE DEDİĞİNİN FARKINDA MI?
Amberin Zaman
30 Ocak 2015 Cuma 12:00
HDP’nin parti olarak seçimlere girme kararı siyasette bomba etkisi yarattı. Türlü spekülasyonlara yol açtı. Kürtler barajı aşabilecek mi? Ya aşamazlarsa? Kendi parlamentolarını mı kurarlar? Sokağı mı hareketlendirirler? Kürtlerin sandalyelerini kapan AK Parti Anayasa’yı değiştirip Erdoğan’ın başkanlık hayallerini mi gerçekleştirir? Apo’yla Erdoğan arasında gizli bir anlaşma mı var? Kandil bu “oyunu” bozmak için HDP’ye “seçimlere asılarak girin” talimatı mı verdi?
Askerlerin Kürtleri dışlamak için icat ettiği yüzde on seçim barajı demokrasimizin en büyük kamburlarından biri. AK Parti’nin “istikrar” bahanesine sarılarak barajı savunması Kürt sorununun çözümü konusundaki çifte standartlarını gözler önüne seriyor. HDP’lilerin seçimlere ilk kez parti olarak girerek meydan okumaları anlaşılır bir tepki. Ancak siyasi strateji olarak pek anlaşılır değil.
HDP diyor ki: “Elimizdeki anketler gösteriyor ki bu kez barajı aşacağız. Bize oy verin hep birlikte daha demokratik, daha adil, tüm dinlerin mezheplerin ırkların cinsiyetlerin barış içinde beraber yaşayacağı bir Türkiye kuralım.” Ama barajı aşamazsa ne yapacaklar? HDP’nin verdiği cevap, eğer yanlış anlamadıysam, aşağı yukarı şöyle: “Güneydoğu’da yerel yönetimlerimizi güçlendiririz. Kendi meclislerimizi, kantonlarımızı kurarız.” Özetle “Kürtler olarak kendi yolumuza devam ederiz,” diyorlar. Dolayısıyla HDP’ye oy veren seçmen baraj altında kaldığı takdirde Kürtlerin fiilî özerklik inşasına ve bunun tetikleyeceği neticelere yeşil ışık yakmış olacak. Bu iki tablo arasında bariz bir uçurum yok mu peki?
Derdi “AK Parti’yi nasıl çökertirim, Erdoğan’ı nasıl bertaraf ederim” olana her iki senaryo acayip cazip gelebilir. Kürtler 70 civarında vekille Meclis’e girince AK Parti’nin saltanatı sona eriyor. Erdoğan’ın başkanlık rüyaları buharlaşıyor. Veya Kürtler Meclis dışında kalıyor. Kürtlere artık ihtiyaç duymayan iktidar sözlerini tutmuyor. Kürt gençleri sokağa dökülüyor. Hizbullah, Hüda-par derken kaos ortamı doğuyor. Barış süreci çöküyor. Savaş yeniden başlıyor. Ekonomi krize giriyor vesaire… AK Parti’yi iktidardan indirmek için tüm yollar mubahtır diyenlerin canına minnet…
Peki, ya Türkiye’de gerçek demokrasi isteyenler ve tam da demokrasi istedikleri için Kürtlerin de haklarının anayasal güvence altına alınmasını isteyenler açısından durum nedir? Ve elbette Kürtler açısından… Birinci senaryo “kazan kazan”. Ama ikincisi kocaman bir soru işareti. Ben şahsen HDP’nin “B” planını anlayabilmiş değilim. Son iki yıldır ülkeyi anti-demokratik yasalara boğan iktidar Kürtlerin kendi yoluna gitmelerine seyirci mi kalacak? Yoksa Güney Kore’den sipariş ettiği iddia edilen 1,9 milyon adet gaz bombasını mı devreye sokacak? Erdoğan’ın Kobane’ye ilişkin son açıklamaları hayra alâmet değil.
Türkiye’nin şu günlerdeki en parlak siyasetçisi Selahattin Demirtaş Birikim dergisine verdiği mülakatta barış sürecinin en büyük kazancını bakın nasıl tarif etti: “Şu bir buçuk yıl içerisinde kat ettiğimiz mesafe, 24 yıl içerisinde kat ettiğimiz mesafenin birkaç katıdır. Toplum ilk defa Kürt sorunu nedir, Kürtler kimdir, tanımaya, tartışmaya başladı. Ve işte anketlere göre yüzde 84-85 oranında ‘Kürtlerin hakları verilmeli, çözüm süreci makuldür, görüşmeler yapılmalı’ noktasına geldi. En büyük ve kalıcı kazanım budur.”
HDP Meclis dışında kalınca bu kazanımlar ne olacak? Üzerine bina edebilecekler mi? Yoksa Türkiye genelinde demokratikleşme pahasına da olsa “kendi yollarına” mı devam edecekler? Geleceklerini Türkiye’den ayrı görüyorlar ve Ortadoğu’da yeni bir konum üzerinden formüle ediyorlarsa bu strateji riskli olsa da zaman içerisinde fayda sağlayabilir. Kürtlerin bu tercihlerini de destekleyebilirim. Ama önce şu “B” planını tüm ayrıntılarıyla bilmek, anlamak istiyorum. Bir de şunu: Az ihtimal olsa da ya Abdullah Öcalan son dakikada “seçimlere bağımsız olarak girin” derse ne olacak?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.